Bu toprakların tarihinden, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan gelen bazı temel sorunlarımız var.
Öyle sorunlar ki, bugün hâlâ ayağımızdan tutuyor.
Öyle sorunlar ki, barış ve demokrasiyi, özgürlükler düzeniyle refahı bu ülkede doğru dürüst yakalamamızı önlüyor.
Öyle sorunlar ki, uygarlık çıtasını bunca yıldır gerektiği gibi yükseltmemizi engelliyor. Oysa, tarihimizden gelen o sorunlarımızı çözebilsek önümüz açılacak, mutlu ve güzel bir gelecek kuracağız çocuklarımız için...
Ama bir türlü olmuyor.
Tarihle barışamıyoruz.
Tarihle boğuşuyoruz.
Ne yazık ki öyle.
Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana gelen resmi ezber ve klişelerimizi bir türlü doğru dürüst kıramıyoruz.
Günümüzde demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları düzeni ve demokrasiyle refahın iç içeliği gibi konularda dünyanın nereye gittiğini tam olarak yerli yerine oturtamıyoruz.
Kısacası:
Statüko direniyor!
Değişmek istemiyor.
Özellikle Kürt sorunu, Ermeni sorunu gibi konularda değişime karşı direniyor. Bunlara Kıbrıs ya da bir başka deyişle Rum sorunu da eklenebilir.
Bunlar tarihten gelen sorunlar.
Zaman içinde çözümsüz kaldıkları için de birbirini beslemiş sorunlar da denebilir bunlar için.
Hatta şöyle söylenebilir:
Bu sorunlar, Türkiye’yi bir kısır döngüye mahkum etti, bu ülkenin ileriyi gitmesini önledi ve insanlarına acı çektirdi, çektiriyor.
Bu insanlardan biri de Hrant Dink’ti.
Sevgili Hrant, Türkiye’nin kökleri tarihe uzanan kısır döngüsünü çok iyi biliyordu. Bunu kırmak için ömür boyu uğraş verdi, ‘statüko’ya karşı.
“Herkes için daha özgür, daha adil, daha mutlu, daha umutlu” bir Türkiye mücadele etti.
“Ayrımcılıktan, ırkçılıktan ve şiddetten arınmış” bir Türkiye içindi kavgası...
Şu sözleri hep kulağımdadır:
“Birbirimizi dinlediğimiz, acılarımızı paylaştığımız, başka acıların yaşanmaması için çabaladığımız, ötekileştirmeden farklı olabildiğimiz, farklılığımızla bir kalabildiğimiz bir hayat...”
Sevgili meslektaşım Hrant Dink böyle bir Türkiye ve dünya için yaşadı. Her türlü ezbere, ‘çatışma kültürü’nü besleyen her türlü bağnazlık ve katılığa karşı çıkarken her zaman barışın dilini yakalamaya özen gösterdi.
Çok büyük bedel ödedi.
Ama yenilmedi.
Ve önümüzü aydınlattı.
Bazı insanlar vardır, ölümlerinden sonra da yaşamaya devam ederler.
Hrant Dink de böyledir.
Bu yıl ilki verilen Uluslararası Hrant Dink Ödülleri töreninde yapılan konuşmaları okurken, bir kez daha düşündüm Hrant’ı ve Türkiye’nin geçmişten gelen o temel sorunlarını.
Rakel Dink’in böylesi acıların yaşanmadığı bir dünya için yaptığı çağrıyı iç dünyama taşıdım.
Ali Bayramoğlu’nun “Risk alan, ön alan, ezber bozan, itiraz eden, ilkeden şaşmayan insanlar”dan söz eden konuşmasını düşündüm.
Sevgili meslektaşım Alper Görmüş’le birlikte Hrant Dink Ödülü’nü alan İsrail’li gazeteci Amira Hass’ın acı, hüzün ve öfkeyi anlatan yürekli sözleri içimi ısıttı.
Alper’in şu cümlesini not ettim:
“Hrant Dink şimdi bana, ‘Beni bırak, uğruna canımı verdiğim idealler doğrultusunda benden sonra sen ne yapıyorsun, onu anlat’ derdi.”
Sevgili Hrant hayattayken meramını anlattı.
Kürt sorunuydu, Ermeni sorunuydu, Kıbrıs ya da Rum sorunuydu, Türkiye’nin bunları aşarak, yani tarihiyle barışarak demokrasi ve refahla yüklü güzel bir geleceği kurabileceğine inandı.
Şimdi bu sorunlarla ilgili olarak eşzamanlı ‘açılım’ların yaşandığı ilginç bir dönemden geçiyor Türkiye.
Aklıma takıldı:
Sevgili Hrant bu günleri görse heyecan duyar mıydı?..
Hasan Cemal
[email protected]
Milliyet
Trend Haberler

iş insanı Halit Yukay kimdir? aslen nereli? kaç yaşıında? öldü mü? nerde bulundu?

Uzak şehir oyuncusu Atakan Özkaya'nın babası neden öldü? kaç yaşında öldü? hastalığı neydi?

İlker Ayrık’ın Eşi Sanem Ayrık Kimdir? kaç çocuğu var? kaç yaşında? İlker Ayrık ile kaç yılında evlendi?

Kahramanmaraş Futbolu Genç Oyuncusunu Yitirdi

Musluklar Kapanıyor! Kahramanmaraş'ta Büyük Su Kesintisi

Kahramanmaraş'da düğünde havaya ateş açılması sonucu bir kişi ağır yaralandı
Ekonomiden memnun musunuz?
Ankete Katıl