Otuz bir yıllık meslek, 27 yıllık idarecilik hayatım ve sayısız afakî ve enfüsî tecrübelerimle şunu öğrendim ki insan, ‘iyi’dir. Mutlak anlamda ‘kötü’ değildir.
Ve o kötü halin/huyun sürdürülmesi hem zor hem insan tabiatına aykırıdır.
Hiçbir insan kötü yaratılmamıştır. İçine doğduğu şartlar ve yaşam tarzı ve tabii ki aldığı eğitim, onun hayat ve eşya karşısındaki duruşunu belirliyor. Bu duruş da diğerleri tarafından ‘iyi’ veya ‘kötü’ olarak algılanmasına yol açıyor. Yoksa insan -tabii kalbi tefessüh etmemiş olanlardan söz ediyoruz- esasında kötü değildir ve kimse kimseye karşı da değildir.
Herkes ancak kendinden yanadır (nefsi emare taşıyor olması cihetiyle). Onun bu kendinden yana duruşu, genel kurallara ve ilahi tariflere uymuyorsa biz ona kötü deriz. Ona kötü diyen biziz, o kendisini kötü bilmez. Bilse değiştirir çünkü.
Fıtratı bozulmamış insan böyledir. Bunun unutmamak gerekir.
Çünkü bir insan ne kadar kötü(!) olursa olsun, kendisi kötü olduğunu bilmez. En azından muhakkak ki öyle davranmasının kendisi açısından makul gerekçeleri vardır. İnsan fıtratı selimedir. Bir şeyin kötü olduğuna vicdanında karar verdiği zaman onu terk eder. Etmiyorsa ‘süfeha’dır ve şeytani bir haldir.
Aksi takdirde hastadır, takılmıştır, düşmüştür, çıkamıyor. Yahut da o hali tekrar ede ede tiryaki olmuştur.
İşte insanı, şu halden, yani diğerlerinin kötü ve yanlış diye tanımladığı halden kurtarmanın yöntem ve usulleri açısından diyorum ki, insan, övülerek, sevilerek, sevgi gösterilerek bir huyundan vazgeçmeye daha rahat ikna edilir.
Zor kullanarak, tehdit ederek, korkutarak ve eleştirerek, insanı düzeltmek ya mümkün değildir ya da zordur. Çünkü tehdit ve korkutma halinin sürekliliği gerekir.
Evet, insan iyidir. Ama kötü de olabilir çünkü buna istidadı vardır. Onu o halinden çıkarmanın en kestirme yolu onu sevmek, iyi örnekler göstererek onu kendisinin de aynı şeyleri başarabileceğini teşvik etmektir.
Ben böyle inanıyorum. Bu aynı zamanda Kur’anî üsluptur. Kur’an, ancak, iflahı mümkün olmayan, yani bilerek ve kasten inkâr ve zulüm yolunu seçmiş olanlara cehennemi/ateşi hatırlatır.
Diğer bütün hallerde ona aklını ve insanlığını hatırlatır: Kendisinin de bunu başaracağını örneklerle anlatarak, insanı kendi kabiliyetlerini keşfe ve onlardan yararlanamaya sevk eder.
Ve tabi, ona kendi nefsinden, çevresinden ve kâinattan örnekler de getirerek.
“BEN DE Mİ?
Bu bahsi niçin açtım, diye merak ediyorsunuz, değil mi?
Son birkaç yazımda, iktidarın bir takım çalışmalarını destekler ve alkışlar manada yazılar yazdım ya, dört bir yandan mailler ve telefonlar aldım. Diyorlar ki “sen de mi iktidarın borazanı oldun!”
Hayır, aklınız almıyor olsa da iktidarın değil Hakkın borazanıyım. Ben, insan -iktidar da nefis taşıyan insanlardan oluşuyor- tabiatının gerçeklerinden hareketle, iktidara, ‘ne yaparlarsa daha iyi olurlar’ın örneklerini veriyorum.
Onları bu yönde teşvik ediyorum. İdeal olanı göstermek için yaptıklarını idealize ediyorum. Öyle davranıldığı takdirde varılacak neticeleri hatırlatarak iyi fillerine vurgu yapıyorum.
* * *
İNSAN NİÇİN SEVER VE İTAAT EDER?
Bir insan üç gerekçe ile sever ve itaat eder. Cemal, Kemal ve Menfaat.
Cemal, yani güzellik, insan tabiatının, isteyerek/istemeyerek karşısında eğileceği bir ilahi sırdır. Biz mutlak Cemal sahibi olan Allah’ı sevelim diye Cenab-ı Hak o sırrı eşyaya serpiştirmiş, kalbimize de onu görüp sevme ve itaat etme mekanizma yerleştirmiş.
Tak ki kendisini bilip sevelim ve itaat edelim diye. O yüzden de insan maddi manevi her güzellik karşısında etkilenir ve ona ulaşmak yahut ona itaat etmekten, onu alkışlamaktan yüksünmez.
Kemal dahi, Allah’ın bu âleme yerleştirdiği bir sırdır ki, canlılar arasında onun sayesinde mertebeler, dereceler, astlık ve üstlükler meydana gelmiş. Birilerinin birilerinden daha üstün olmasına ve böylece, alttan yukarıya saygı, yukarıdan aşağıya sevgi oluşsun da beşeri ve hayvani her toplum varlığını sürdürebilsin istenmiş. Peygamber, veli, üstat, usta, öğretmen vs gibi bütün bu vehbi veya kesbi yoldan edinilmiş kemaller ve mertebeler, insanların yardımlaşma esaslı toplumsal düzenekler kurabilmeleri içindir.
Menfaat dahi itaat etmemin ve saygı göstermenin bir vasıtasıdır. İnsan, o menfaat yüzünden, yeryüzünde işlenen şenaatlere, cinayetlere, zulümlere ve haksızlıklara ses çıkarmaz veya taraftar olur.
Yahut bizatihi o cinayete katılır. Elbette menfaatini bilmek kötü değildir. Kötü olan, insanın, çıkarı için zulme rıza göstermesidir. Yoksa çıkarını kollaması ne ayıptır, ne günah. Onu, diğerlerinin gözyaşı ve acısı üzerinden elde etmek yanlıştır ve haramdır.
İşte eğer kast ettiğiniz borazanlık böyle bir şey ise Allah korusun! Değilse, iftira ediyorsunuz. Çünkü iktidardan elde edilen bir takım menfaatlerden dolayı onun işlediği zulme rıza göstermiyorum ki!
Bu insanlar, iktidarı hayra, iyiye ve iyi faaliyetlere teşvik etmekle onun işlediği yanlışlara menfaat karşılığı sessiz kalmayı yani ‘borazanlık!’ karıştırıyorlar anlaşılan.
Mustafa İslam hocamın bende geniş ufuklar açan şu sözünü aktarmak farz oldu: “Suizan, gizli bir itiraftır” ki, o suizanda bulunan kimse itiraf ediyor ki, o halde ben olsaydım, söylediğimi yapardım.
Benim halim ortada. Kıt kanaat geçinebilen, bir evinden başka malı mülkü olmayan, ayın başında gelen faturaları yatıracak parası varsa kendisini cidden zengin sayan biriyim. -ki bilenler bilir ki geldiğim makamlarda elimi, önümden akanlara batırsaydım bile köşeyi dönerdim- Gece kafasını yastığa koydu mu iki dakika geçmeden uyuyabilen bir insanım elhamdülillah.Bundan daha büyük servet yoktur.Villam yoktur, arabalarım yoktur, jipim yoktur.
Ali Bulaç ağabeyimizin ifadesiyle ancak ‘dabbetül arzlara’ binilerek gidilebilecek semtlerde de oturmuyorum.
Bu iktidardan hiçbir talebim olmadığı gibi çok şükür onlar da hiçbir zaman beni ne bildiler ne kale aldılar. Hatta üç yıl boyunca bir tür saklı bir ambargo bile yaşattılar. Zaten benim gibi birinin borazanlığına ihtiyaçları da yok. Türkiye’de ikbal isteyen çok! Onlardan bana sıra gelmez.
Çevrenize bakın, okuduğunuz gazetelere, izlediğiniz televizyonlara bakın, anlarsınız! Bana ihtiyaçları yok yani!
Elbette insan menfaatini sever. ‘İnsan ihsanın kuludur’ çünkü. Ben dahi menfaatimi bilirim, kollarım ve severim.
Bunda ayıplanacak bir hal yok. Ayıplı olan, bir iktidarın zalimane tavırlarını menfaat karşılığında alkışlamaktır, borazanlık yapmaktır.
PEKİ, BEN DE ALKIŞLAMIYOR MUYUM İKTİDARI?
Tabii ki alkışlıyorum. Neyini alkışlıyorum? İyi fillerini. Diyorum ki, bu iktidar, korkmadan, bizi Müslüman halklarla barıştırıyor. Bu iktidar, çekinmeden, ayağımıza takılan prangaları kırıyor. Bu iktidar, ülkede istikrarı sağlıyor. Bu iktidar, ikide bir parlamentoya dipçik gösterip darbe yapanlara beş para ehemmiyet vermiyor. Kınayıcıların kınamasına aldırmadan bildiğini yapıyor. Ben bunları alkışlıyorum.
Bu mu borazanlık! Elbette her iktidar gibi bu iktidarın da yanlışları vardır. Ben onları en çok eleştirenlerden biriyim.
Onlara sık sık, başlarına gelenler hususunda ‘insanlar yediklerine baksınlar’ ayetini hatırlatıyorum ki, başlarına gelenlerin haram yiyicilikten olduğunu bilsinler.
“Efendim kayırma var” onları görmüyorsun, “memleketi satıyorlar”, onlara ilişmiyorsun, “her şeyde menfaatlerini kolluyorlar “ onu yazmıyorsun. “Hepsi abad oldular, köşe döndüler” kınamıyorsun.
Efendiler, ben bana bakan meselelerle ilgiliyim. Benim derdim, İslam birlikteliğidir.. Müslüman halkların barıştırılmasıdır. Farsıyla Arabıyla, Kürdüyle, Çerkeziyle, Boşnağı, Arnavutu, Abhazasıyla . bu İslam milletinin yeniden bir ve beraber olduğunu görmek istiyorum.
Batının, ‘tanrı tanımazlar’ kısmının bu millete vurduğu manevi prangaların çözüldüğünü, bizim iktidar dükkânımızın mühürlendiğinin bir sembolü olan ve bir tür onun lehimi mesabesindeki Ayasofya’nın açıldığını görmek istiyorum. Şu iki gayeye hizmet eden hangi iktidar olursa olsun alkışlarım, alkışlayacağım. Yaklaşımlarından pek hoşlaşmadığım CHP bunu yapsa onu da alkışlarım
“Efendim, AKP’liler milletin malını çarçur ediyorlar. Efendim, memleketi satıyorlar:”diyorsunuz. Kanıtınız ne!
Bu devletin gerçek sahipleri(!) olduklarını söyleyen askerlerin, her fırsatta düzenledikleri muhtıralarda siz, “bunlar memleketi satıyorlar” ifadesine rastladınız mı? Demek ki böyle bir şey yok.
“Bunlar hırsızdır, ihaleler yoluyla memleketi götürüyorlar” diye bir ifadeye rastladınız mı? Hayır.
Demek ki, ya kimsenin kimseden farkı yoktur, ya da böyle bir şey mevcut değildir. Olsaydı askerlerden kaçar mıydı?
Buna Borazanlık diyorsanız evet, Ben Hakkın Borazanıyım ve öyle de kalırım inşallah!
Mehmet Ali Bulut
Haber 7
[email protected]
Ekonomiden memnun musunuz?
Ankete Katıl
Trend Haberler
Kahramanmaraş'ta 30 Kasım Planlı Su Kesintisi Duyurusu
Kipaş İstiklal Basketbol Evinde 97-81'le Rahat Kazandı
"Her Şey Çok Güzel Olacak" Sözünün Sahibi Berkay Gezgin Kimdir? Kaç Yaşında, Nereli ve Ne Okuyor?
Cemal Öztürk kimdir, neden öldü? AK Parti eski Milletvekilinin cenaze programı belli oldu