Erdoğan, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada, 14 Ağustos 2001 tarihinde AKP'yi kurduklarını, çok kısa bir süre içinde de 3 Kasım 2002 seçimlerine girdiklerini hatırlatarak, “Milletimizin tercihine, teveccühüne mazhar olduk” diye konuştu. 18 Kasım 2002 tarihinin kendileri için yeni bir dönemin başlangıcı olduğunu belirten Erdoğan, şunları söyledi:

“Bununla birlikte iktidar sürecimiz başladı. Şu günlerde, Türkiye için çok çok büyük anlam ifade eden, ülkemiz ve milletimiz için adeta bir dönüm noktası olan bu tarihler, bir yıldönümü olarak siyasi tarihin sayfalarına kayıt olarak düşüldü.

Şunu, ülkem adına, milletim adına, AKP iktidarı ve teşkilatları adına büyük bir gururla dile getirmek istiyorum; Bu 6 yıl milletimizin makus talihinin değiştiği, Türkiye'nin ilerlediği, kalkındığı, daha önce hiç tecrübe etmediği başarıları elde ettiği, ülke içinde, ülke dışında çok farklı konuma yükseldiği bir süreç olmuştur. Her zaman ifade ettim; Türkiye'nin AKP iktidarıyla girdiği bu süreç, bizzat Türkiye'nin başarısıdır. Bizzat milletimizin, sizlerin başarısıdır. Türkiye'nin elde ettiği, bu sevindirici, umut dolu seviyeler, bizzat sizlerin, siz değerli arkadaşlarımın milletimizle el ele başarısıdır.

Bu vesileyle başta aziz milletimiz olmak üzere, AKP iktidarına gönül verenlere, emek sarfedenlere, teşkilatımızın her kademedeki mensuplarına, özellikle siz milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Güvenlerinden, ahde vefalarından, muhabbetlerinden ve hayır dualarından dolayı aziz milletime, burada sizlerin huzurunda bir kez daha teşekkür ediyorum. Bundan sonraki süreçte de Allah yar ve yardımcımız olsun. Yolumuz, yolunuz ak ve aydınlık olsun.”

“YILDÖNÜMLERİ MUHASEBE YAPMA VESİLESİ”

Erdoğan, yıldönümlerinin kendileri için bir muhasebe, değerlendirme yapma vesilesi olduğunu anlatarak, kendilerine yönelik tüm eleştirileri dinlediklerini ve dikkate aldıklarını söyledi. Eleştiriden hiç bir zaman gocunmadıklarını ifade eden Erdoğan, özellikle yapıcı, seviyeli, hakaret içermeyen eleştirileri not ettiklerini ve bu noktalarda kendilerini test etmeyi hiç ihmal etmediklerini kaydetti. “Yıkıcı, seviyesiz ve hakaretimsi eleştiriler” karşısında da nezaket kuralları dairesinde, demokratik üslup içerisinde ve tamamen hukuk çerçevesinde gereken cevapları verdiklerini ifade etti.

Erdoğan, şöyle devam etti:

“Zaman oldu, o zaman da dedik ki; 'yasal haklarımız neyse, bu yasal haklarımızı kullanırız.' O zaman da işi yasal sürecine bıraktık ve yasalar içerisinde bunlar yürüdü. Çünkü, gerilimin tarafında olma niyetinde değildik. Onun için de 'bu ülke bir hukuk devleti olduğuna göre, biz bunları hukuki süreç içinde sürdürelim' dedik ve böyle sürdürdük.

Eski siyasi anlayışların tersine biz her zaman aynaya baktık. 'Ne olduk değil, ne olacağız' dedik. Her zaman milletimizin aynasına ehemniyet verdik ve o aynada nasıl göründüğümüzü nazarı dikkatimizden hiç çıkarmadık. 'Hesap vereceğimiz tek mercii demokrasilerde millettir' dedik. Nitekim 28 Mart 2004 yerel seçimleri ve 22 Temmuz 2007 Genel seçimleri öncesinde de milletimize hesabımızı gayet açık, gayet şeffaf bir şekilde verdik. Bütün sorunları çözdüğümüz iddiasında asla olmadık. Enkaz edebiyatı yapmadığımız gibi, popülizm yaparak, pembe tablolar çizerek, ulaşılamayacak hedefler göstererek halkımızı yanlış bilgilendirme yoluna da asla tevessül etmedik.”

TÜRKİYE'NİN SORUNLARI

Türkiye'nin sorunlarının kendi iktidarlarından önce on yıllardır ihmal edildiğini, ertelendiğini, ötelendiğini, çözüm için hiç bir çaba sarf edilmediğini ve artık sorunların kronik hale geldiğini anlatan Erdoğan, “Türkiye, on yıllar boyunca kendi kabuğundan sıyrılamamış, modern dünyaya paralel bir değişimi, dönüşümü gerçekleştirememiştir” dedi.

AKP iktidarının, Türkiye'nin kendi kabuğundan sıyrılması için, ayakları üzerinde durabilmesi için, atılım yapabilmesi için, modern dünyaya ayak uydurabilmesi için gerekli zemini inşa ettiğini kaydeden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Türkiye, bugün bu zemin üzerinde kararlılıkla ilerlemektedir. Bakınız; iktidara geldik sadece 2 sene sonra Türkiye'yi AB'ye tam üyelik müzakarelerine başlama noktasına getirdik. Burası çok önemli... 1959 yılından beri Türkiye'nin adeta hayali olan bu hedef, 3 Ekim 2005 tarihinde müzakerelerin resmen başlamasıyla somut bir hal almıştır. Bir müzakere başlığını açtık ve kapattık. 7 Başlıkta müzakere başlığı açıldı. Hemen 'Hükümet heyecanını kaybetti, Hükümet kararlığını yitirdi, rehavete düştü, şuydu buydu....' gibi dedikodular sürekli toplumun içinde pompalanmaya başlandı. Sürekli bu yaygınlaştırılmaya başlandı. Hayır. Hükümet kararlı bir şekilde yoluna devam ediyor. Anamuhalefete rağmen, yavru muhalefete rağmen, bazen bunların yandaşlarına rağmen kararlı bir şekilde bu yola devam ediyor.

Önümüze çıkarılan engellere ve süreci yavaşlatma girişimlerine rağmen biz, belirlediğimiz takvim çerçevesinde reformlarımızı sürdürüyoruz, sürdüreceğiz. Zamanlama itibarıyla hiç zorunlu olmadığımız halde 4 Maastricht kriterinden 2'sini karşılar duruma geldik. Demokratikleşme, insan hak ve özgürlükleri, çevre, konut, bilim, araştırma, konut, sağlık gibi hemen her alanda köklü reformlar gerçekleştirdik. Ülke olarak, hedefimiz her alanda standartlarımızı yükseltmek ve halkımızı çok daha ileri bir yaşam standardına kavuşturmaktır. Bundan, hangi şart altında olursa olsun vazgeçmemiz mümkün değil. Söz konusu olamaz.”

MUHALEFETE ELEŞTİRİ

Türkiye'nin yerinin, hedeflerinin, ideallerinin belli olduğunu kaydeden Başbakan Erdoğan, bunları gerçekleştirmek için gerekli kadro, siyasi irade ve gerekli kararlılığın mevcut olduğunu vurguladı.

“Bugün ulaştığımız noktadan geriye dönüş olmayacaktır. Kazanımlarımız asla heba edilmeyecektir, bundan da asla taviz verilmeyecektir” diyen Erdoğan, şunları kaydetti:

“Bugüne kadar ortaya koyduğumuz başarılar, ufuk sahibi, vizyon sahibi, arkasına düşüp gidilecek bir hayal sahibi olmanın sonucudur. Biz, Türkiye için hayaller kurduk. Bu hayallerin peşine düştük ve hamd olsun tüm bu hayallerimizi ve hedeflerimizi de gerçeğe dönüştürdük.

Hayalleri olmayanlar, geçmişi anlamayamazlar, bugünü algılamayamazlar, geleceğe dönük de ortaya hiçbir şey koyamazlar. İşte, Ankara'da sadece çözümsüzlük üretmek, moral bozmak, karamsarlık estirmek üzerine kurgulanmış siyasi anlayışların eksiği budur. Dikkat edin, hiç bir sorun karşısında, Türkiye'nin hiçbir meselesi karşısında... Şöyle başımızı iki elimizin arasına alalım düşünelim; şu anamuhalefetin de yavru muhalefetin de muhalefet yanında diğerlerinin de Allah aşkına, ortaya koydukları somut bir öneri var mı? 'Şunu yaparsanız, burada çözüm vardır' dedikleri bir öneri var mı? Ayakları yere basan, sadra şifa (gönül kandırıcı, gönül alıcı) olacak hiç bir projelerini bugüne kadar gördünüz mü? Düşünün. Bu ülke sizin değil mi? Bu millet hepimizin değil mi? Varsa bir önerin açıkla. 'Ey Hükümet, şunu yap, bak bu sıkıntıyı nasıl atlatırsın gör' de. Duydunuz mu böyle bir şey? Arkadaşlar, yok. Böyle bir dertleri de yok. Türkiye'nin tamamına konuşacak sözleri, 780 bin kilometre karenin tümüne,70 milyonun tümüne hitap edecek kelimeleri bile yok.”

BİR ÇOK İLİ GEZDİM

Erdoğan, son grup toplantısından bugüne kadar doğuda, batıda bir çok ili ziyaret etme fırsatı bulduğunu belirtti. Erdoğan, Diyarbakır, Kırıkkale, Ankara, İstanbul, Elazığ, Tunceli, Kahramanmaraş, Van, Hakkari ve Erzurum'da toplu açılışlar yaptığını, bu illerde partisinin ağırlıklı olarak merkez ilçe kongrelerine katıldığını anlattı.

Erdoğan, “Ankara ve İstanbul'u dışarıda tutarsanız, tüm bu bölgelere partimiz kurulduğu günden bu yana defalarca gittim. Hamdolsun, ülkemde gitmediğim vilayet yok. En az gittiğim vilayete, 4 kez gittim, Genel Başkan ve Başbakan olarak. Her gittiğimde de eli boş gitmedim. Toplu açılışlar gerçekleştirmek, yerel yönetimin, merkezi idarenin, hayırseverlerin, özel sektörün yaptırdığı tesis ve hizmetleri topluca açmak üzere gittim” diye konuştu.

Gittiği her ilde vatandaşların çok büyük teveccühünü ve coşkusunu gördüğünü, meydanları dolduran kalabalığın sevgiyle, muhabbetle yüreklerini açtıklarını, duygularını paylaştıklarını, kendilerini heyecanla bağırlarına bastıklarını bizzat müşahede ettiğini ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:

“Dikkat ediniz bu, siyasi tarihimizde öyle her partiye nasip olmuş bir durum değil. Bir Başbakanın 6 yıl içinde şehirleri 4-5 kez ziyaret etmesi, coşkuyla, sevgiyle, heyecanla karşılanması, siyasi tarihimde alışılmış bir manzara değil. üstelik terör örgütü ve onun yandaşlarının tüm kışkırtmalarına, tahriklerine, tehditlerine rağmen milletimiz akın akın meydanları doldurmuş ve uzun dönemler hizmete susadığını, bu susuzluğun da Ak Parti iktidarıyla giderildiğini haykırmıştır. Keşke bütün bu illerimizdeki, Van'daki, Hakkari'deki, Erzurum'daki o kitleyi görebilseydiniz. O muhabbete, şefkate, heyecana, coşkuya şahit olabilseydiniz. Keşke orada çocukların gözündeki o parıltıyı, o umudu hissedebilseydiniz. İnanın her şeye değer. Biz bu ülkeye, bu millete asla hayal kırıklığı yaşatmadık, yaşatmayacağız. Milletimizin emanetine asla hor davranmadık, hor davranmayacağız. Çocuklarımızın gözündeki o parıltıyı, o umudu köreltmedik, hiçbir şart altında da bunu köreltmeyeceğiz, söndürmeyeceğiz. Buna da müsaade etmeyeceğiz. Buna tenezzül edenlere de fırsat vermeyeceğiz. 6 yıl boyunca bu duygu, hissiyat ve anlayışla önemli mesafeler katettik. Bundan sonra da terazimizin mizanı, bir dirhem dahi şaşmayacak.”

“HAKKARİ, BENİM İÇİN ÇOK ÖNEM İFADE EDİYOR”

Erdoğan, Hakkari'nin kendisi için çok önem ifade ettiğini belirterek, “Niye?” diye sordu. “Terör örgütü ve onun yandaşı olanlar... Bunun altını çiziyorum. Çıkıp da sağda, solda, toplantılarda, sağolsun bazılarının da destekleriyle yaptıkları açıklamalar hakikati ifade etmiyor” diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Tayyip Erdoğan, bugüne kadar hiçbir yerde 'ya sev ya terk et' ifadesi kullanmamıştır. Bunun patenti MHP'ye aittir, Ak Parti'ye ait değildir. Tayyip Erdoğan'a da ait değildir. Ben bu ifadenin karşısında olan biriyim. Benim dediğim nedir? Hemen bunu, televizyonlarla görüşür ederler, oralardan bunun açılımını yaparlar, ne söylediğim orada daha yakından dinlerler ve görürler.

Benim söylediğim nedir? Benim söylediğim şu; Biz bu ülkede Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Gürcüsüyle, Abhazasıyla, Boşnağı ile biriz, beraberiz. Hiçbir etnik unsur, bir diğer etnik unsura üstünlük mücadelesi vermemelidir, veremez. Bizim bir üst kimliğimiz var. Bu üst kimlik de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır. Biz yola çıkarken bir şey söyledik. Tek millet dedik, tek bayrak dedik, tek vatan dedik, tek devlet dedik. Buna karşı olanlar var mı? Kimse, 'Hayır, tek millet değil' veya 'tek bayrak kabul etmiyoruz', bunu diyebilir mi? Bunu beğenmiyorsa, o zaman buyursun beğendiği yere gitsin. Dediğim budur. “

“SEN TÜRK BAYRAĞIYLA TUR ATABİLİYOR MUSUN?”

Sözleri alkışlarla kesilen Erdoğan, kendisini bu sözlerinden dolayı eleştirenler olabileceğine işaret ederek, şunları kaydetti:

“Beni bundan dolayı eleştirenler olabilir. Bu, benim düşüncem kardeşim, ben böyle düşünüyorum ve bunun de arkasındayım. Niye arkasındayım? Çünkü 70 milyonu bölmeye kimsenin gücü yetmez, böldürtmeyeceğiz. Bu konuda, benim Kürt kökenli vatandaşlarımı istismar etmeye kullanan, bilsinler ki onlar da bir yanlışın içindeler. Çünkü benim Kürt kökenli vatandaşlarım, onların propagandalarına bugüne kadar alet olsaydı, o bölgenin birinci partisi onlar olurdu, biz olmazdık. Biz olduk oranın birinci partisi. Bu gerçek ortada... Bir başka gerçek daha var. 'Sen tek bayrak mı diyorsun' arkadaş, 'sen etnik ayrımcılık mı istemiyorsun', o zaman buyur gel.

Geçende de söyledim. ABD'de Obama var. Tebrik ediyor, kutluyoruz. Tamam güzel. Ama ABD'de yıllarca siyah-beyaz mücadelesi oldu. Öyle mi? Zencilere karşı büyük ayrımcılık yapıldı. Ama bir olimpiyat müsabakasına katıldıkları zaman, olimpiyat rekorlarıyla birincilikleri aldıkları zaman, orada kalkıp da zafer turunu atarken, onlar gururla Amerika bayrağını omuzlarına alıp turu öyle attılar. Sen atabiliyor musun Türk bayrağıyla bu turları? Mesele burada. Biz buraları dolaşırken bunları anlatıyoruz, anlatmaya da devam edeceğiz. Eğer şu anda Parlamento çatısı altında olanlar, kalkıp da bunu söyleyebiliyorsa, bunu konuşabiliyorsa, zaten mesele kalmayacak. Büyük ölçüde meseleler halledilmiş olacak. Ama bunu söyleyemiyorlar. Niye? Yürek, yürek... Mesele burada. Sıkıntı başka. Ee, kusura bakmayın da... Ne benim milletim inanıyorum ki sandıkta buna müsaade eder ne de biz bu sözleri söylemekten geri kalırız.”

AKP'NİN 2 ÖZELLİĞİ VAR

Bir süredir bazı çevrelerin “AKP'yi farklı bir konuma oturtmanın, farklı bir imajla yaftalamanın” gayreti içinde olduklarını anlatan Erdoğan, “Çok açıkça söylüyorum; AKP'nin iki özelliği var. Bunlar, hem Türk siyaseti açısından hem de Türkiye Cumhuriyeti açısından büyük bir kazanımdır. Hayati bir gerekliliktir”dedi.

Erdoğan, partisinin özelliklerine vurgu yaptığı konuşmasında şunları kaydetti:

“Bunlardan birincisi, AKP'nin izlediği birlik siyasetidir. Bunun altını çiziyorum, birlik siyaseti... AKP, bölgeler arasında, şehirler arasında etnik, din, mezhep farklılıkları arasında kesinlikle ayrım yapmayan, 70 milyon vatandaşımızı aynı samimiyetle kucaklayan bir siyasi harekettir.

(Salondakiler alkışlayınca) Herhalde bunu benden ilk defa defa duymuyorsunuz değil mi? Bugüne kadar bunu bizler, yüzlerce, binlerce, on binlerce defa gerek şahsım, gerek arkadaşlarım her yerde ifade ettiler, ifade ediyoruz.

Fakat bizim bu kucaklama tarzımızı hazmedemeyenler var. Bundan rahatsız olanlar var. Ama milletim, bundan rahatsız değil. Rahatsız olmadığı içindir ki 71 vilayetin 70'inde AKP'ye milletvekillerini vermiştir ve Parlamentonun yüzde 65'inde Ak Parti vardır. İşte bu bir gerçeği gösteriyor; milletim bunu tespit etti de siyasetin içinde temsil konumunda olanlar hala bunu tespit edebilmiş değil. Bu durum, Türkiye'nin birlik ve bütünlüğü için büyük bir kazançtır, büyük bir şanstır.

Peki ikincisi nedir? İkincisi AKP, Türkiye'de demokrasinin, hukukun, adaletin, ekonominin, sosyal hayatın, özellikle sosyal hayatın gelişimini esas alan yegane değişimci, dönüşümcü, reformcu harekettir. Bunun da özellikle altını çiziyorum.”

ÇETELERLE MÜCADELE

AB perspektifini güçlendiren, tüm dünyada “sessiz devrim” diye anılan reformları yapan iktidarın, kendi iktidarları olduğuna dikkati çeken Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

“Türkiye'de milli iradeyi her şeyin üzerinde tutan, demokrasiyi her şart altında koruyan ve güçlendiren, şimdi yine altını çiziyorum, çizemeyenler var; çeteleri, mafyayı tasfiye eden, hukukun standartlarını yükselten AKP iktidarıdır.

Bunları bugüne kadar Ak Parti iktidarı sümen altı etmemiştir, görmezden gelmemiştir, peşine düşüp kovalamıştır. Peki bitmiş midir? Onu da söyleyeyim; hayır, bitmemiştir. Bu koşu daha devam edecek, devam etmelidir. Bunun için de el ele vermek zorundayız, omuz omuza vermek zorundayız ama bunu sadece bir siyasi iktidar olarak başarmak mümkün mü? Hayır. Bu milletin her bir ferdi, el ele vermek durumundayız, omuz omuza vermek durumundayız. Yüreğimizi, her şeyimizi ortaya koymak suretiyle bu çetelerden, bu mafyalardan, bu terörden kurtulmak durumundayız. Hep beraber...

AKP'nin 6 yıllık performansını görmezden gelip, AK Partiyi farklı bir noktaya oturtmak isteyenler şunu iyi bilsinler: AKP statükonun değil, değişimin ana aktörüdür. AKP, dışlamanın, ayrımcılığın değil, kucaklamanın, birleştirmenin adresidir. AKP, çözümsüzlüğün değil, çözümün yegane adresidir. AKP'nin bir diğer özelliği de tutarlı olmak, istikrarlı olmak, güven zemininde belirlediği rotada kararlıkla yürümektir.”

Doğuda, Güneydoğu'da çocukların artık yanına gelip kendisinden para istemediklerini belirten Erdoğan, “Tayyip Amca, Başbakanım 'bana para ver' demiyor. Ne diyor biliyor musunuz? Burası çok ilginç; 'Tayyip Amca bana bir laptop alır mısın?' diyor. Bakın burası çok önemli. İşte tek başına bu örnek bile, Türkiye'nin bugün ulaştığı noktayı, göz yaşartıcı biçimde ifade etmeye yeter. O yavruları dinleyen bir başbakanları var, o yavruları bu noktaya getiren bir eğitim anlayışı artık Türkiye'de oturmuştur, en batıdan en doğuya, en kuzeyden en güneye, 70 milyonu kapsayacak şekilde” diye konuştu.

Türkiye'nin ufkunun değiştiğini, Türk insanının beklenti, vizyon ve perspektifinin değiştiğine işaret eden Erdoğan, herkesin bunu görmesi gerektiğini vurguladı. Erdoğan, “Dicle Üniversitesinin açılışına gittiğimde, yanımıza yaklaşan çocuklar, enteresan, bizim arkadaşlara e-mail adreslerini veriyorlardı. Çocuklar yapıyor bu işi. Düşünebiliyor musunuz? Bunu 10 yıl önce düşünmek mümkün müydü? Akıldan geçirmek mümkün müydü? Ama şimdi buraya geldi” dedi.

Yola çıkarken, 'Etnik milliyetçilik, bölgesel milliyetçilik ve dinsel milliyetçiliğe karşı olduklarını” ifade ettiklerini hatırlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “İşte bunu başarıyoruz. Bütün bunları siyasetçinin de bürokratın da sivil toplum örgütlerinin de üniversitenin de medyanın da görmesi, iyi okuması lazım. Ama ben şu anda öyle medya görüyorum ki inanın meydanların dilini okumaktan uzak, meydandaki kitlenin sayısını okutmaktan uzak. Günaydın.

Dün bir gazetede gördüm. 22 Temmuz'da Erzurum'un İstasyon Meydanı'nı gösteriyor, bir de bu pazar günü Erzurum'un İstasyon Meydanı'nı gösteriyor. 'Erdoğan, beklediği kalabalığı bulamadı' diyor. Senin gözlerin göremiyorsa, ben ne yapayım? Göremiyorsa ben ne yapayım? Zannediyorsun ki mitingin sabah saatlerindeki, oradaki törenlerin sabah saatlerindeki fotoğrafını koymak suretiyle Erzurumlu Dadaşımı aldatacaksın. Avucunu yalarsın. Bir şey aldatamayacaksın. Bu noktada, gittiğimiz her yerde aynı heyecanı görüyoruz. Ben böyle hafıza kayıtları içine kelimeleri, sözcükleri saklamayı seven biri değilim. Bunları hep açık konuşuyorum, açık konuşacağım. 780 bin kilometrekare içerisinde inşallah gidilmedik yer bırakmayan bir kadro, bu kadro. Hep beraber... Hiç bırakmayacağız. Elimiz her yere değecek inşallah. Değinmedik yer de bırakmayacağız. Onun için KÖYDES dedik. Mezralara uzanan bir iktidar, köylere uzanan bir iktidar, bugüne kadar oldu mu bu ülkede? Oraları hatırlayan iktidarlar oldu mu? Kısmen bir rahmetli Özal buralara biraz girdi, bunun dışında yok. Ama biz girdik. Taa, mezralara kadar uzandık, ta oralara kadar yol yapıyoruz, elektrik götürüyoruz. Efendim, 'Burada 10 hane var.' Fark etmez, insan var ya...'Biz gideceğiz' dedik, gidiyoruz. Ama bunu diğerleri hiçbirisi bilmez. Böyle bir dertleri de yok zaten. Ama bizim derdimiz var, gidiyoruz, gideceğiz.”

Türkiye'nin istikrar ve güven zeminine kavuştuğunu belirten Erdoğan, bunu daha ilerilere taşıyacaklarını söyledi. Türkiye'nin artık geleceğine umutla, heyecanla bakan bir ülke konumuna geldiğini anlatan Erdoğan, “Eksikliklerimiz, sorunlarımız yok mu? Var, ama kusura bakmayın 10 yılların, yüzyılların buraya bırakmış olduğu sıkıntıyı kalkıp da herhalde 6 yıl içinde bitirmeniz mümkün değil. 6 yıl içinde geldiğimiz nokta bu. Bir taraftan ülkenin ekonomisini düzeltiyorsunuz, bir yandan mali krizler noktasında küresel krizin ağına düşmemenin mücadelesini veriyorsunuz, bir yandan da yatırımlarınızı aynen aksatmadan devam ettiriyorsunuz” dedi.

Erdoğan, Türkiye'nin, sorunlarının çözümsüz ve imkansız olmadığını görebilecek, hissedebilecek noktaya gelmesinin önemli olduğuna işaret ederek, “AKP iktidarı, her zaman milletimizin hissiyatına tercüman olmanın, milletimizin iradesini yönetime yansıtmanın, halkımızın ihtiyaçlarını gidermenin gayreti içinde olmuştur. Bundan sonra da bu böyle olacaktır. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum” diye konuştu.

SAĞLIK YATIRIMLARI

Yüksekova'da doğru düzgün bir hastane yokken, oraya 150 yataklı modern bir hastane kurduklarını ifade eden Erdoğan, “Oraya gelmek isteyenlerin önünü kesiyorlar. Kim? Malum takım. Parlamentonun çatısı altında olanlar da buna destek veriyor. 150 yataklı modern hastane kurulmuş burada. Bak, burada artık Yüksekova'nın o ihmal edilmiş insanları hasta mı oldu? Gidecek o modern hastanede tedavi olacak. 2'şer yataklı modern odalar, tuvaleti banyosu her şeyiyle. Aynı şekilde Hakkari'de de 150 yataklı aynı projenin bir benzerini yaptık. Talimat vermişler; tehditler, bugün kepenkler açılmayacak, arabaları görmeyeceğiz” diye konuştu.

Bunlar olurken, bölgedeki bazı belediyelerin vatandaşa hizmet götürmediğini ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:

“Caddelerinden pislik akıyor. Ben de diyorum ki, bu pisliklerden 29 Martta Hakkari halkı kurtulacaktır. Oradaki vatandaşım buna mahkum mu? Kardeşim sen diyorsun ki, 'temsilcisi biziz.' Nasıl temsilcisin sen ya? Pislik içinde yaşatıyorsun benim vatandaşımı. Paraysa, paranı aynen alıyorsun. Yüzde 47 ile 97 arasında, son Belediye Gelirleri Kanunu ile birlikte onların da parasında artış var. Bir tanesi çıkıp diyemez, 'AKP iktidarı bize ayırım yapmıştır' diye. Şimdi benim vatandaşım soracak. Aldığın bu paraları, arkadaş sen nereye veriyorsun? Niye benim şehrime bu yatırımları yapmıyorsun?

Şemdinli'ye su götürmek DSİ'nin görevi değil, oradaki belediyenin görevi. Ama oraya su gitmedi diye, DSİ vasıtasıyla oraya su götürdük. Bombaladılar, oradaki dükkanları gidip yerinde gördük. Hemen TOKİ eliyle oradaki dükkanları da evleri de yaptırdık. Bugün yarın sahiplerine teslim edilecek. Biz bu kadar hassas davranacağız, sen kalkıp AKP iktidarını bölücülükle şunla, bunla damgalayacaksın. Buna yetkin, hakkın yok. Eğer benim Kürt kökenli vatandaşımı sevmem ya da etnik unsurlar arasında bir sevgi ayrımcılığı yapmamam suçsa, biz bu suçu başımızın üstüne aldık götürüyoruz. Çünkü biz yaradılanı yaratandan ötürü seviyoruz.”

HAKKARİ'YE ÜNİVERSİTE

Başbakan Erdoğan, eğitimde attıkları adımların ortada olduğunu söyledi.

Şemdinli'deki ilköğretim okulunda, bilişim teknolojisi sınıfı olduğunu dile getiren Erdoğan, Hakkari'de üniversite açtıklarını belirtti. Başbakan Erdoğan, 20 yıl önce “Hakkari'de üniversite kurulacak” denseydi, buna başta Hakkari'li olmak üzere kimsenin inanmayacağını ifade ederek, “Hadi canım sen de denirdi. Ama buyurun şimdi var. Bir de yiğit çıktı, Oxford'dan bir profesörümüz dedi ki; 'müsaade ederseniz, buranın rektörü ben olacağım' dedi. Oranın rektörü de o. 'Hakkari'den dünya üniversitelerine doktora, lisans üstü için nasıl gençler çıkacak, bunu ispat edeceğim' diyor. İşte AKP iktidarının özelliği bu. Bize düşen fiziki alt yapıyı, zemini hazırlamak, ondan sonrası da bu konuda görevli olanlara ait” diye konuştu.

“Bu, birlik siyasetinin adımıdır” diyen Erdoğan, öğrenciler için yurtlar, pansiyonlar yaptıklarını; burs sağladıklarını belirtti. Başbakan Erdoğan, ders kitaplarını ücretsiz dağıttıklarını dile getirerek, 'Diyorlar ki, 'niye siz bunları yapıyorsunuz?' Hiç olmazsa zengin fakir ayrı. Biz de ne dedik? Öğrencinin zengini fakiri olmaz, biz hepsine bu kitapları veririz” dedi.

Erdoğan, geçen pazar günü Erzurum'da 600 yataklı modern bir hastanenin açılışını yaptıklarını anımsattı. “Biz temel atarız, söz verdiğimiz tarihte de bitiririz” diyen Erdoğan, bunun her iktidara nasip olmadığını, kendilerinin karakteri olduğunu kaydetti. Başbakan Erdoğan, 17 helikopter ambulanstan 3'ünü İstanbul, Ankara ve Erzurum'da hizmete soktuklarını söyledi.

Bunun yanında, hizmet alımıyla 3 tane de jet kiralayacaklarını dile getiren Erdoğan, bundan önce de 12 hasta kabinli kar üstü aracı, 63 paletli ambulansı ve 4 deniz ambulansını sağlık hizmetlerinde kullanılmak üzere aldıklarını bildirdi. Erdoğan, “Artık ambulansların çıkamadığı yer diye bir şey yok” dedi.

Ulaşılamayan yerde yaşayan hamile kadınları, 10 gün önceden şehre getirdiklerini ve orada doğumunu yaptırdıklarını ifade eden Erdoğan, bunların, kadına verdikleri önemin bir göstergesi olduğunu anlattı.

“6 YILDA 333 BİN KONUT”

Başbakan Erdoğan, 6 yılda toplu konutta 333 bin rakamına ulaştıklarını belirterek, bunun yaklaşık 230 binini sahiplerine teslim ettiklerini, 500 bin hedefini de yakalayacaklarını dile getirdi. Erdoğan, gecekondu ve kaçak bina sorununu aşabilmek için de 45 metrekarelik stüdyo daireler yapacaklarını söyledi. Recep Tayyip Erdoğan, ihtiyaç sahiplerine 100 YTL taksitle, peşinatsız ve 20 yıl vadeyle konut vereceklerini bildirdi.

Sosyal bir devletin gereği olarak, hiçbir varlığı ve imkanı olmayanları, insanın bile yaşamayacağı yerlerden alarak bu konutlara yerleştireceklerini söyleyen Erdoğan, geçen ramazan ayında, Gaziantep'te gördüğü bir olaydan sonra bu adımın atılması gereğini hissettiğini kaydetti.

Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

“Benim boyumun sığmayacağı bir oda. Bu odada bir tuvalet, perdeyle kapalı. 12 metrekare, 5 çocuk bir kadın. İçerisinin nasıl olduğunu artık ben sizlere anlatmayayım. Bu tabloyu görünce, sorumluluk noktasında olan bir insan olarak, bundan dertlendik. Onun için her zaman söylüyoruz, elimiz ayağımız olanlar kimler? Muhtarından tut, belediye başkanına, kaymakamına, valisine kadar onlar. Ama gelip de makama çöreklenir oturursak, bunları göremeyiz. Bunları hem göreceğiz hem de sayısını azaltmaya çalışacağız.

Muhalefet şimdi ne der? 'Senin görevin bu, hallet?' Tamam da bu, bugünün sorunu değil. Bu, on yılların sorunu. On yıllar önce bu adımlar atılmış olsaydı, bugüne gelmezdi bu iş. İşte şimdi bunları dolaşıp bulan ve bunlara çözüm üreten bir iktidar var. Hemen gerekeni yaptık, o vatandaşımızı oradan kurtardık. Şimdi bunları daha köklü bir şekilde TOKİ ile çözeceğiz.”

Şehirleri daha yaşanabilir mekanlara kavuşturduklarını, yollar yaptıklarını ifade eden Erdoğan, “Artık, 'bu şahıs Ak Parti'ye oy vermiştir ya da vermemiştir...' Böyle bir belediyecilik anlayışımız yok. Hakları neyse, bunları aynen yerine getirmenin mücadelesini veren bir iktidar söz konusu” diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, bütün illerin ve ilçelerin tamamına eşit mesafede durduklarını ve onların hizmet yarışını heyecanla takip ettiklerini belirterek, milletin, her zamanki basiretiyle, sağduyusuyla 29 Mart seçimlerinde de gereken değerlendirmeyi yapacak ve adımını atacağını söyledi.

KÜRESEL KRİZ

Erdoğan, Türkiye'nin, küresel krize karşı dikkatli ve ihtiyatlı tavrının devam ettiğini, ilgili tüm kurumların koordinasyon içinde gelişmeleri takip ettiklerini, gereken noktalarda yapılması gereken müdahaleleri yaptıklarını bildirdi. Başbakan Erdoğan, önceki hafta reel sektörün temsilcileriyle bir araya geldiklerini ve gelişmeleri değerlendirdiklerini hatırlatarak, “Krizin, Türkiye'ye etkileri noktasında, panik havasının yerini itidal ve sağduyuya bırakmış olması son derece önemlidir” dedi.

Krizin tepe noktasını aştığının ve inişe geçtiğinin uzmanlar tarafından da dile getirildiğini ifade eden Erdoğan, krizden çıkış ve toparlanma sürecinde, Türkiye'nin sağlam ekonomik yapısıyla daha cazip bir ülke konumuna yükseleceği noktasındaki umutlarının devam ettiğini bildirdi.

Başbakan Erdoğan, krizin gelişmiş ülkelerde, büyümede daralma, enflasyon ve talep azalması şeklinde tezahür ettiğinin şimdiden görüldüğünü kaydetti. Uluslararası yeni yatırımlar konusunda yeni fırsatları değerlendirmek için yoğun çaba harcadıklarına işaret eden Erdoğan, bu dönemde yatırımları durdurma gibi düşüncelerinin olmadığını anlattı. Başbakan Erdoğan, “Bu kriz diye nitelendirilen dönemi, ülkemiz için fırsata dönüştürürsek, Türkiye o zaman geleceğe yönelik daha iyi bir dönemi yakalamış olur” diye konuştu.

ABD ZİYARETİ

Erdoğan, yarın akşam G-20 toplantısına katılmak üzere ABD'ye gideceğini, ondan önce İzmir'de İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi ile Türkiye-İtalya zirvesinde bir araya geleceğini söyledi. ABD'de yapacağı temasları hakkında bilgi veren Erdoğan, Barack Obama'nın, ABD'nin ilk siyahi başkan adayı olarak seçimlerden başarı ile çıkmasının önemli ve anlamlı olduğunu ifade etti.

Obama'nın, ABD'nin ulusal ve uluslararası politikalarına farklı bir yaklaşım sergileyeceğine dair dünyada umutlu bir bekleyiş olduğunu vurgulayan Erdoğan, “ABD'nin özellikle Irak, Afganistan ve genel Orta Doğu politikalarında küresel barış ve refahı güçlendirecek bir tutum izleyeceğine inanıyoruz. ABD'nin, Türkiye ile ilişkileri ve iş birliği, özellikle bölgesel konulardaki ortak politikalarımız, hükümetlerimizin ötesinde bir yapı arz ediyor. Bu noktada, seçim öncesinde ifade edilen kimi konuların da -bunun altını çiziyorum- seçim sathı mahallinde kalacağını umuyorum” diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, ABD'nin ardından Hindistan'a gideceklerini söyledi.

Bu arada, Başbakan Erdoğan, grup toplantı salonuna gelen, Türkiye'nin en uzun, dünyanın ise ikinci uzun adamı olma özelliğini taşıyan Mardin'li Sultan Kösen ile görüştü. (Hürriyet)


Editör: TE Bilisim