Geçtiğimiz haftanın ilginç haberlerinden biri gazetelerde pek yer almadı. Haber, Ergenekon tutuklusu ve Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek ile ilgili. Tutuklanmadan önce, Özbek’in MHP lideri Devlet Bahçeli ile görüşmek istediğini ve bu talebin sürekli reddedilmiş olduğunu öğreniyoruz:

“Türk Metal’e bağlı bir alt sendikanın yöneticilerinden oluşan bir grup MHP lideri Bahçeli’den randevu almayı başarmış. Görüşme normal seyrinde devam ederken gelen sendika yöneticilerinin konuyu Mustafa Özbek’e getirmesinin ardından Devlet Bahçeli ayağa kalkarak sendika temsilcilerini odasından kovmuş” (Zaman Online, 4 Mart 2009).

Türk Metal’in milliyetçi kesime yakın bir sendika olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla onların Bahçeli ile yakınlaşma girişimlerine şaşılacak bir şey yok. Ama Bahçeli’nin MHP başkanlığına seçildiği günlerden beri partisini ve kadrolarını Ergenekon tipi illegal örgütlenmelerden uzak tutma politikası dikkat çekiyor. Bu haberi köşesinde işleyen Mustafa Ünal şunları söylüyor:

“Devlet Bahçeli liderliğindeki MHP yönetiminin illegal çetelere tepkisi çok sert... Parti teşkilatlarında çeteleşmelere göz kırpanlara karşı keskin tavır koydu. Birçok ismin MHP ile ilişkisini kesti... Her türlü provokasyona rağmen ülkücüleri sokağa çekme girişimlerine geçit vermedi. İktidara giden yolun sokaktan değil, siyasetin meşru zemininden geçtiğini ısrarla vurguladı... Eğer bugün ülkücüler çeteleşmenin bir tarafı değilse sebebi hiç şüphesiz Bahçeli’nin kararlı tutumudur. Bahçeli’nin sendikacılara kapıyı göstermesi hiç de sürpriz değil. Bilinçli bir siyasetin sonucu” (Zaman, 6 Mart).

Mustafa Ünal yazısında 12 Eylül’den sonra yedi yıl hapiste yatan ve çeşitli işkencelere maruz kalan eski Ülkü Ocakları Başkanı, şimdilerde MHP’nin Yenimahalle belediye başkan adayı olan Yaşar Yıldırım’la yaptığı görüşmeyi anlatıyor. Yaşar Yıldırım 12 Eylül öncesinde ülkücü militan olarak yaşadıklarıyla Mamak Cezaevi’ndeki zor günlerinin muhasebesini yapmış ve şunları söylemiş: “Bu benim 12 Eylül askerî darbesinden çıkardığım en önemli ders... Artık biz sokakta yokuz. Gelişmeleri balkondan seyredeceğiz. Devlete yönelik bir saldırı varsa devleti korumakla görevli güvenlik kuvvetleri var... Biz enerjimizi siyasi düşüncelerimizi meşru zeminde iktidar yapmaya harcamalıyız. Başkalarının kavgalarına figüran olmamalıyız.”

Yaşar Yıldırım’ın Ergenekon ile ilgili yorumları da şöyle: “Eğer biz geçmişte yaşadığımız olaylardan ders çıkarmamış olsaydık, genel başkanımız Devlet Bahçeli ülkücü gençleri sokaktan uzak tutmamış olsaydı, bugün Silivri Cezaevi’nde biz yatıyor olacaktık. Şener Eruygur, Hurşit Tolon ve Veli Küçük gibi paşalar da orduevinde rakılarını yudumluyor olacaklardı. Onlar içeride biz dışarıdaysak darbelerden gerekli dersleri çıkardığımızdandır. İçeriden dışarıdan sokağa çekme çabalarına rağmen bugün ne mutlu ki ülkücülerin elinde silah değil bilgisayar var. Doğru olan da bu.”

Devlet Bahçeli’nin MHP’yi çetelerden uzak tutma politikası Ergenekon yönetimini pek rahatsız etmiş ki 27 Aralık 2007 tarihinde Veli Küçük telefonda şunları söylemiş: “Ben şimdi şöyle düşünüyorum: Arkadaşlar arıyor, ediyorlar falan. Bu Devlet Bahçeli’nin bu işten ayrılması lazım... [Devlet Bahçeli, başta] kaldığı sürece MHP’yi bitirecek... Devlet Bahçeli gitsin de kim gelirse gelsin. Yahu, ben Yunanistan’dan PASOK’tan bir adam getirip bu MHP’nin başına koysaydım, bu kadar tahribat yapmazdı. Vicdanı el vermezdi adamın!” (Ergenekon İddianamesi, s. 866).

MHP lideri Bahçeli de 13 Ocak günü parti grubunda yaptığı konuşmada darbecileri eleştiriyordu: “Siyasetçiden umudu kesenlerin, inandıkları değerler üzerinde tehlikeler vehmedenlerin veya bir türlü milletle kucaklaşamayıp yönetimden uzak kalanların yıllardan beri en büyük arzusu demokrasiyi by pass yaparak iktidara kısa yoldan ve sandık dışından gelebilmek olmuştur... çok zor ve sancılı mücadelelerin eseri olarak bugünlere ulaşan demokrasimiz üzerinde dolaşan kara bulutları ortaya çıkartmak, anti demokratik arayışların önünü kesmek elbette ki çözümü siyaset içinde gören ve görmesi gerekenlerin en önde gelen görevi ve demokrasi borcu olmalıdır... adına Ergenekon denilen davanın, varsa demokrasimiz üzerindeki gölgesini ortadan kaldıracak, sorumlularını bulup ortaya çıkartacak adil yargılanma süreci önemli ve ciddiye alınması gereken bir gelişmedir.”

29 Mart belediye seçimlerinin giderek “genel seçim” havasına büründüğünü daha önce belirtmiştik. Başbakan Erdoğan’ın da seçimi AKP’nin reformcu politikaları açısından adeta bir referandum gibi takdim ettiğini bu köşede ifade etmiştik. Bahçeli’nin partisini darbecilerden uzak tutması, demokratik meşruiyet zeminine sarılması veya Baykal gibi Ergenekon’un avukatlığına soyunmaması MHP’yi siyasi yelpazenin merkezine doğru taşımıştır. TBMM’deki sandalye sayısı bakımından ana muhalefet partisi gibi gözüken CHP’nin ise, özellikle e-muhtıra, 367 rezaleti, başörtüsü, AKP’yi kapatma davası ve Ergenekon örgütlenmesi konularında benimsediği tavır sonucunda giderek siyaseten marjinal bir konuma geldiğini söylemek mümkün. Artık AKP’nin siyasi muhalifi CHP değil, MHP olmuştur.

Acaba MHP’nin 1970’lerde oluşmuş ‘eli silahlı militan’ imajını silme politikası seçmen tarafından nasıl algılanacak? Eğer, son yıllarda CHP’ye kerhen oy veren ve Baykal’ın ‘çarşaf ve Kur’an kursu açılımları’ndan rahatsız olan kentli seçmenler ve Aleviler CHP’den koparsa, MHP bazı yerlerde sürpriz yapabilir. 29 Mart gecesi heyecanlı geçecek galiba.


Ayhan Aktar
İLGİNÇ ZAMANLAR
TARAF