Başbakan Erdoğan'ın kamuoyu tarafından dokunulmaz sanılan her şeye dokunduğunu yazan Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, buna rağmen zarar görmediğinin de altını çizdi. Hakan'a göre Erdoğan "İsrail, diplomasi ve asker putlarını" yıktı:

Bir hışımla üç putu yıktı geçti

HAYIR, hayır...

"Kiziroğlu Mustafa Bey"den söz etmiyorum...

"Rizeli yoksul tekne kaptanı Ahmet Reis’in oğlu Kasımpaşalı Tayyip Bey"den söz ediyorum...

Ey ahali!

Duyduk duymadık demeyin...

Tayyip Bey ardı ardına putları devirmektedir...

Hem de en esaslı putları...

Bu zamana kadar babalarımızın, üstatlarımızın, öğretmenlerimizin, abilerimizin hayata başlarken...

"Dokunma, yanarsın" uyarısıyla...

Bize bellettikleri ne varsa, hepsini alaşağı ediyor Tayyip Bey...

Dokunuyor...

Ve işin tuhaf tarafı yanmıyor!

* * *

Toplumsal belleğimizde yer eden bir "İsrail putu" vardır...

Derler ki:

"İsrail’e bulaşan devlet adamı, bir daha iflah olmaz..."

Tayyip Bey’in devirdiği "birinci put" budur...

İsrail’e öyle bir bulaşmıştır ki...

En azılı İsrail düşmanları bile "Biraz fazla mı ileri gidiyor ne?" diye düşünüp, tedirginlikler yaşamaktadır...

Tayyip Erdoğan, "şamar oğlanı" yaptı İsrail’i...

Ayar üstüne ayar verdi...

"Bana Hamas yanlısı derler" falan diye kaygı duymadan...

"İsrail’in etki alanı" konusunda oluşturulan mitleri, efsaneleri yıkıp geçerek...

Vurdu, vurdu, vurdu...

Gerçi başına büyük bir bela alıp almadığını şimdiden söylemek güç...

Ama eğer bu işten sıyırmayı başarırsa...

İsrail’e meydan okumanın...

Bir devlet adamı için çok büyük bir risk oluşturmadığını cümle aleme ispatlamış olacak...

* * *

Ta Nizamülmülk’ten beri...

Devlet adamlarına verilen en önemli öğüt, "Çok konuşmayın... Çok konuşmayın... Çok konuşmayın..." öğüdüdür...

Ayrıca...

Umur görmüş siyasetçiler...

Diplomasi mesleğinin inceliklerini kavramış duayen diplomatlar...

Hepsi ama hepsi...

Devlet adamlarının konuşmalarında kılı kırk yarmalarına vurgu yaparlar...

Dünya siyaset tarihi, "dile özen, üsluba ihtimam" dersleriyle dopdoludur...

Ama işte görüyorsunuz:

Tayyip Bey, bu algıyı da paramparça etti...

Böylece...

Yıktığı ikinci put, "diplomasi putu" oldu...

Brüksel’de Avrupa Birliği’nin göbeğinde bir "Mecidiyeköy kahvesi"nde konuşur gibi konuşuyor... Mesela AB’li parlamentere, "Sen anca başını sallarsın" diye tercümesi bile güç postalar koyuyor...

Ve sonuçta hiç de cereme çekmiyor... İktidarına iktidar katıyor...

İşte buradan ilan ediyorum:

Tayyip Bey, eğer bu üslupla, muktedir olmaya devam eder, zafer kazanmayı sürdürürse...

"Diplomasi sanatı", "siyasette incelik", "ustaca ima etme" gibi vurguların tümü, tarihin çöp sepetine fırlatılıp atılacaktır.

* * *

Gelelim "üçüncü put"a...

Bu biraz memleketimize özgü bir puttur...

Kısaca "asker putu" diyebiliriz buna...

Açıklayıcı cümle şöyledir:

"Asker bir hükümete kafayı taktı mı, o hükümet bir daha iflah olmaz."

Uzak / yakın tarihimiz, bilmem kaç defa gelip bilmem kaç defa gidenlerin deneyimi ve toplumsal belleğimiz, bu hükmün genlerimize kadar işlemesine yol açmıştır.

Ama işte görüyorsunuz...

Bu put da yıkılmış durumdadır...

Askerimizin, hükümete kafayı taktığı aşikar olduğu halde...

Hükümetimiz her daim iflah olmaktadır...

Ne iflah olması yahu?

Neredeyse "asker putu" yıkılmış, yerine "hükümet putu" ikame edilmiştir...

Neredeyse "Tayyip Erdoğan hükümeti birine kafayı taktı mı, o adam bir daha iflah olmaz" noktasına gelinmiştir...