Bir Afrika atasözü ülkemizin şu an içinden geçtiği süreci çarpıcı bir şekilde yansıtıyor. işte o Afrika Atasözü ve Türkiye gerçeği. Bakın bakalım gün, kimin günü...

Atasözleri hakikaten insanlığın tüm tecrübelerini imbik imbik dokuyan sosyal laboratuar sonuçları gibidir.
Şu Afrika atasözünün güzelliğine ve insanlık âleminin ta başından beri tüm tecrübelerini bir nakış gibi tarihin mermer sütunlarına işleyen şu çarpıcı ifadelerine bakar mısınız?

Sular yükselince, balıklar karıncaları yer... Sular çekilince de karıncalar balıkları... Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemelidir... Çünkü kimin kimi yiyeceğine, "suyun akışı" karar verir.
Nasıl, muhteşem değil mi?

Ne diyor atasözü? Kimin kimi yiyeceğine suyun akışı karar verir.

İşte Ergenekon davasında gelinen nokta tamamıyla bundan ibarettir. Konunun özü bu kadar basittir.
Yenişafak gazetesi yazarı Tamer Korkmaz dostumuzun birkaç yıldır yazılarında ısrarla vurguladığı gibi, ülkemizde suyun akışı değişmiştir. Birilerini yemek isterken yem olma durumu söz konusu olmuştur. Kuyu kazarken kuyuya düşme durumu gerçekleşmiştir. Roller değişmiştir
Yani başkalarını darp etmek isterken duvara toslamaktır aslında tüm mesele "Tokatlamak isterken tokat yemektir"
Ama arada önemli bir fark var... Darp etmek (darbe yapmak) isteyenler amaçlarına ulaşmak için kitlelere toptan kıymayı bile göze almışlarken, bu illegal yapılanmaya “dur” diyenler ise sadece hukuk çevresinde adım atıyorlar. Biraz uzun ve zor süreç ama Türk adaleti bu çetin yükün altından da kalkacak ve dileriz hakkaniyete en uygun kararı verecektir.
Şimdi gelin, kulaklarımıza küpe olması için Afrikalılara ait atasözünü bir kez daha okuyalım.

Sular yükselince, balıklar karıncaları yer... Sular çekilince de karıncalar balıkları... Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemelidir... Çünkü kimin kimi yiyeceğine, "suyun akışı" karar verir.
­* * *
Susurluk’ta kamyon çarpmasaydı !
Okumuşsunuzdur. Dün basına yansıdığına göre, Ergenekon iddianamesinin açıklanmasının ardından örgütle ilgili bildiklerini anlatmak isteyen ve savcı tarafından 'gizli tanık' statüsüne alınan bir kişi, 3 Kasım 1996 da Susurluk’ta kaza yapan Mercedes'in frenlerinin uzaktan kumandayla devre dışı bırakıldığını, otomobilden sağ çıkan Abdullah Çatlı ile Gonca Us’un orada bulunan 3 kişilik bir ekip tarafından boyunları kırılarak öldürüldüğünü, Sedat Bucak’ın da aynı şekilde öldürülmek üzere iken korumalarının son anda yetiştiğini iddia etmiş. Korumaların bagajda bulunan bir çantayı da aldığını, bu olayın arkasında ünlü bir siyasetçi olduğunu dile getirmiş.

İfadeden anlaşıldığına göre, demek ki Susurluk’ta kaza yapan araç takip ediliyordu.
Medyanın yoğun ilgi gösterdiği bu ifadeler zihnimde hiç unutamadığım bir diyalogu canlandırdı.
Susurluk kazasının yaşandığı dönemde her akşam canlı olarak yayınlanan televizyon programı yapıyordum. Şans bu yana, 12 yıl önce kazanın olduğu akşam konuyu değerlendirmek üzere yayına aldığım kişi, geçtiğimiz 1 Temmuz’da paşalarla birlikte Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan (haydi adını vermeyeyim) bir isim oldu. Yanlış hatırlamıyorsam kendisi o sırada yayında, Susurluk’ta kaza yapan Mercedes’in o gece kamyona çarpmamış olsaydı bile zaten daha fazla ileri gidemeyeceğini, belki tanka çarpacağını, ama behemehal araçtaki birlikteliğin öyle veya böyle o akşam bir çeşit faş olacağını iddia etmişti.

Demek ki bilerek veya bilmeyerek o akşam haklı bir noktaya parmak basmış yayın konuğumuz. Kazanın üzerinden çok zaman geçmeden televizyon kanallarının araçtakilerin kimliklerine dair alt yazı geçmeye başladığı hatırlanırsa, 12 yıl öncesinde yaşananları anlamak biraz daha kolaylaşır.
Yıllar yılı kurgulanmış bir hayatı ve gündemi nasıl da yaşayıp gitmiş koca ülke. Bir kukla oynatır gibi 70 milyonluk ülkeyi oynatıp oturdukları yerden film gibi seyretmişler.
Hissedip de paylaşamadıklarımız nasıl da çıkıyor ortaya bir bir!

Son olarak şunu da paylaşayım.
Bu yılki Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısından hiç ihraç çıkmamasına şaşıranlara dün akşam internet sitesinden cevap veren Genelkurmay açıklamasının son satırı ilgimi çekti. Şöyle bitiyordu açıklama; “Kamuoyuna saygı ve ibretle duyurulur.”

İlk defa bir Genelkurmay açıklaması "ibret" kelimesi ile bitiyordu.

Hakikaten ibretlik işler oluyor ülkemizde!

Haydi bakalım hayırlısı !

Gün ola harman ola !


Prof. Osman ÖZSOY
www.osmanozsoy.com