Ahmet HAKAN
([email protected])

GENEL-KURMAY Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt ile ilgili uzaktan, epey uzaktan ilk izlenimim, "Sert bir komutana benziyor" şeklindeydi.

Demek ki uzaktan izlenim yanıltıcı oluyormuş. Çünkü dünkü bir buçuk saatlik basın toplantısının ardından yeni bir izlenim edindim. Bir cümleyle özetlemek gerekirse yeni izlenimim şudur: "Samimi ama mesafeli bir komutan..."

Konuşmasında sık sık metin dışına çıkmasına karşın, bütünlük duygusunu korumayı başarması, "konuya hákimiyet" ve "özgüven" açısından tam puan almasına neden oldu.

Olabildiğince dengeliydi. Özellikle en kritik konu olan Cumhurbaşkanlığı konusunda ne Tayyip Erdoğan yanlılarını, ne de karşıtlarını tam olarak sevindirdi. İki tarafın da kullanabileceği kozları vermeyi büyük bir ustalıkla başardı. Bir tarafa "Meclis’in işidir, biz karışmayız" mesajını, diğer tarafa ise "Özde değil sözde" mesajını armağan etti.

Konuşmanın bütününe sirayet eden genel "hukuka saygı" vurgusu, darbe hasreti çekenlerin ya da "asker bir şeyler yapacak" beklentisi içinde olanların hayal kırıklığına uğramasına neden olacak nitelikteydi. Bu açıdan tutumu çok netti.

Şefkat, tevazu ve ironi... Soru sormak isteyenleri kırmamak için sergilediği incelikle şefkatli olduğunu, zaman zaman "Bir vatandaş olarak konuşuyorum" diyerek mütevazılığını ve araya sıkıştırdığı esprilerle ironi duygusuna sahip olduğunu kanıtladı.

Hürriyet’in Ankara Temsilcisi Enis Berberoğlu’nun sorduğu soruya verdiği yanıtla, "hakkaniyet" duygusuna sahip olduğunu da gösterdi. Berberoğlu, "Askere karşı yapılan yıpratma kampanyasında yurtdışında yaşayan bir cemaat liderinin parmağı var mı?" diye sorunca, "Elimde belge ya da bilgi olmadan kimseyi suçlamam" yanıtı vermesi önemliydi.

Cesur ama makamının getirdiği sorumluluk duygusunu da sonuna kadar koruma gayreti içinde olduğunu kanıtladı. Barzani için "Söyleyene değil söyletene bak" diyerek cesaretini, ötesini söylemeyerek sorumluluk duygusuna sahip olduğunu kanıtladı.

Meslektaşlarımıza isimleriyle hitap ederek iyi bir gazete okuru olduğu izlenimi bıraktı. Medya ile ilgili yaptığı analizle de, bazı yüreklerde "andıç"ın açtığı yaraları iyileştirmeye çalıştı. En önemlisi ise "tek sesli bir medya"nın olamayacağına dair yaptığı vurguydu.

Bir hitabet ustası mı? Bence destansı bir konuşma stili yok. Bu nedenle hitabet sanatının inceliklerini sergilediğini söyleyemeyiz. Ama çarpan etkisi yapan bir samimiyeti var. Bu nedenle "destansı bir stil"den daha etkili bir stili olduğunu söyleyebiliriz.

Suriye sınırındaki o etkili çıkış gibi

HATIRLAYALIM:

Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, 16 Eylül 1998 günü, Suriye sınırındaki Reyhanlı İlçesi’nde PKK’ya desteğini sürdüren Suriye için "Artık sabrımız kalmadı. Her türlü tedbiri alacağız" demişti...

O çıkış, hemen etkisini göstermiş ve Abdullah Öcalan, Suriye’den çıkarılmıştı.

Bana kalırsa...

Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt’ın, "Kuzey Irak’a bir operasyon yapılmalı... Sonuç alınır" açıklaması, işte böyle bir etki yapacaktır.

Çünkü...

Bu bir kararlılık ifadesidir.

Bu kararlılığın ardından...

Hem "söyleyen" yani Barzani, hem de "söyleten" yani ABD mutlaka bir önlem alacaktır.

Yani...

Genelkurmay Başkanı’nın dünkü çıkışı, belki de bir operasyona gerek bırakmadan etkisini gösterecektir.

Hálá kararsız

DİKKAT! Dikkat!

Tayyip Erdoğan hálá kararsız...

Nasıl kararsız olmasın?

Eğer cumhurbaşkanı olursa...

Yeni dönemde "dikkat merkezi" olmaktan çıkacak, Çankaya’da etkisiz ve sembolik bir görevi yürütecek. Bir icraat adamı olarak, "Bir cumhurbaşkanı vardı, canı sıkılan" durumunda kalacak. Bütün iş yeni Başbakan’ın ellerinde olacak. Böylece genç yaşta jübile yapmış gibi olacak.

Eğer cumhurbaşkanı olmazsa...

Korktu, kaçtı diyecekler. Muhalefete zafer duygusu yaşatacak. Bu zamana kadar yapılan bütün tartışmaların ne kadar anlamsız ve gereksiz olduğu ortaya çıkacak ve bunun sorumluluğu kendi üzerinde kalacak... Kendi açısından "Çankaya", bir tür "yasak bölge" olacak.

Hadi gelin hep birlikte biraz empati yapalım ve kendimizi Erdoğan’ın yerine koyalım:

Bu şekilde bir ikilemin pençesinde kalarak karar vermek kolay mı?