Ahmet HAKAN
([email protected])

BUNDAN aylar önceydi...

Erdoğan’ın Köşk’e çıkma ihtimalini yansıtan "eğri" tavan yapmıştı.

Yani faldan "Çıkacak" seçeneği çıkıyordu...

İşte o dönemde kulislerde şöyle bir söylenti vardı:

"Erdoğan Köşk’e çıkacak ama tartışmaları alevlendirmemek için evini taşımayacak... Çalışma saatlerini Köşk’te geçirecek... Sonra evine dönecek. Böylece Çankaya için bir engel olarak algılanan türban fazla sorun olmayacak".

Sonra "İhtimal eğrisi" düştükçe düştü ve bu söylenti de unutulup gitti...

Madem bugünlerde bahisçiler, "Erdoğan’ın çıkma" ihtimaline bire yüz veriyorlar...

O zaman konuyu yeniden ele almanın vakti gelmiş demektir...

Ben de öyle yaptım:

Sordum, soruşturdum.

Başbakan’a yakın kaynaklar, böyle bir ihtimalin söz konusu olmadığını söylediler.

Yani...

Erdoğan eğer Cumhurbaşkanı olursa...

Tıpkı kendisinden önceki Cumhurbaşkanları gibi...

Evini Köşk’e taşıyacak.

Emine Hanım da "First lady" olacak...

Başbakan’a yakın kaynaklar, "Başka türlü normalleşme olmaz. Zorlama önlemlerle bir yere varılamaz" diyorlar.

Denizlerin kumu olmak

"ÇIKACAK mı? Çıkmayacak mı?" meselesinin dışında...

Milletçe "İki minik meselemiz" daha var:

"Tamer ile Deniz meselesi" ve "Hüsnü ile Deniz meselesi"...

Bu iki meselenin kendine özgü dinamikleri olduğunu kabul ediyor ve olayın mahrem kısmına dalmayı ayıp sayıyorum...

Ancak...

"İki mesele"den yola çıkarak bir genelleme yapma denemesinde bulunmaktan da kendimi alamıyorum...

Şöyle ki:

Bazı erkekler, henüz popülerliklerinin tavan yapmadığı bir dönemde, sırtlarını bir kadına yaslama ihtiyacı duyacak kadar zayıflık gösterirler.

Ancak popülerlik başa gelip "Alem kadınları" tarafından yakın markaja alınınca, birden maymunun gözü açılır.

Daha önce sırtın dayandığı "Evdeki kadın", artık işlevsizleşmiştir.

Ancak...

Serde zayıflık illeti olduğundan "erkeğimiz" birden tutum alıp kestirip atamaz.

Ruhu "Denizlerde", fiziki varlığı "Evdekilerde" bir süre debelenip gider.

Ta ki...

Artık iş "taşınamaz" hale gelinceye kadar...

Hadi "İlişki bilirkişisi" falan diye kafa bulunmasını göze alarak hükmümü vereyim:

Bu işlerin bu kadar çetrefil hale gelmesinde...

"Evli erkekleri baştan çıkaran kadın olayı"ndan ziyade...

"İradesi zayıf erkek meselesi" vardır.

Çirkinleşme zamanı

MEDYAMIZIN en yeni jüri üyesi Sevim Gözay arkadaşımız darılmasın ama "Bak kim dans ediyor" adlı jürili dans yarışmasının tutmasının ne imkanı vardır, ne de ihtimali...

İmkan ve ihtimal yoktur çünkü...

Bu yarışmada herkes acayip kibar ve anlayışlı...

Jüri yarışmacıları yıkayıp yağlıyor...

Yarışmacılar jüriyi yere göğe koyamıyor.

"Sunucu" Şebnem Dönmez ise hem jüriye, hem yarışmacılara "Yeryüzünün en tatlı şeyleri" muamelesi çekiyor.

Kısacası...

Ortada jürili yarışmalardan beklediğimiz...

Kan yok, gerilim yok, gözyaşı yok, öfke yok, polemik yok...

Her şey "Şeker kız Candy" kıvamında...

Belki biraz Nur Yerlitaş, bir şeyler yapacak bir potansiyel taşıyormuş gibi bir izlenim veriyor...

Ancak o da diğer programlardaki mevkidaşlarıyla kıyaslandığında "Rahibe Teresa" gibi kalıyor.

Yani demem o ki...

Bu yarışmada birilerinin tez elden çirkinleşmesi gerekmektedir.

Aksi taktirde...

Bir televizyon kanalının bu kadar kibarlığı uzun süre taşıması imkansız hale gelecektir.

Hadi Nur Hanım! Gayret biraz..