Mekke şehri âlemlere rahmet olarak gönderilen Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in dünyaya teşrif buyurdukları, çocukluk ve gençlik yıllarını geçirdiği, kendisine Muhammed’ül Emin isminin verildiği ve peygamber olarak görevlendirildiği mübarek bir beldedir.


Ayrıca Hz. İbrahim (a.s.) Efendimiz zamanından beri tevhit inancının merkezi ve Müslümanların kıblesi olan Kabe-i Muazzama’nın bulunduğu bir şehir. Peygamberimiz (s.a.v.) kendisine peygamberlik verildikten sonra putperestliğin merkezi olan Mekke’de yaşayan müşrikleri Allah’ın dinine davet etmiş, fakat onlar İslam’a girmedikleri gibi ilk Müslüman olanlara eza ve cefa etmekten de geri kalmamışlardır.


Hatta daha da ileri giderek Yüce Peygamberi öldürme kararı almışlardır. Allah (c.c.)’ın emriyle Cebrail (a.s.) Peygamberimize müşriklerin tuzaklarını haber vermiştir. Bitmeyen eza ve cefa, dinmeyen baskılar sonucu Müslümanların dayanacak güçleri ve sabırları kalmayınca onların yardımına rehberleri yetişmiş Mekke’den Medine’ye hicret edilmiştir. Müşrikler inanları Mekke’de de rahat bırakmamış aralarında yaşanan savaşlar sonucunda Hudeybiye Antlaşması yapılmış ancak bu anlaşmaya Mekkeliler uymamışlardır. Bunun üzerine Hz. Muhammed (s.a.v) Kutlu Fetih için bir ordu hazırlamıştır.


Mekke'nin fethi hicretin sekizinci senesi Ramazan ayında (Miladi olarak 1 Ocak tarihinde)  gerçekleşmiştir. 


Resulullah'ın emrinde Muhacir, ve Ensar ve diğer müminlerden kurulu on iki bin kişilik muntazam bir ordu bu kutlu fethi gerçekleştirmiştir. Peygamberimiz Mekke’nin kan dökülmeden alınmasını istediğinden ordusuna "Kesinlikle kan dökmeyin, silahlı çatışmaya girmeyin" emrini vermiştir. Peygamberimizin emriyle şehre giren İslam Ordusu herhangi ciddi bir çatışma olmadan şehri fethetmiştir.


Fetih öncesinde İslâm nurunu söndürmek için ellerinden geleni yapan Mekkeli müşrikler fetihten sonra boyunlarını bükmüş haklarında verilecek kararı bekliyorlardı.


Peygamberimiz (s.a.v.) kendilerine sordular. "Ey Kureyş topluluğu! Hakkınızda ne yapacağımı sanıyorsunuz?"


Onlar: “Sen asil ve şerefli bir kardeşsin" dediler.


Peygamberimiz (s.a.s.) de müşriklere "Bugün sizi kınamak yok, hepiniz serbestsiniz." buyurdu, amcası Hamza’nın katili Vahşi ve Hind de dâhil olmak üzere hepsini affetti. Yüce Peygamberin bu hareketi hem Mekke şehrini hem de gönülleri fethetmeye yetmişti. İnsanlığa en güzel fazilet ve ahlak dersi vermiş, sanki Mekke halkı, mağlup edilmiş bir millet değil hak ve vazifeler konusunda zaferi kazananlarla eşit duruma gelmişlerdir.


Her savaş taktiğini ümmetiyle istişare eden, hem devlet başkanı, hem başkomutan olan "Âlemlere Rahmet" en yüce Peygamber; O ümmetle beraber insanlık tarihinde görülmemiş bir fetih ve bu fetihten daha iki yıl önce inen Fetih suresinde "Fethun Mübin", "Nasrun Aziz" ve "Fevzün Azim" tebşirleriyle bildirilen bu zafer, hiç kan dökülmeden fethedilen şehir, Mekke’nin fethi böylece gerçekleşmiştir. 


İslam tarihi böyle güzel ve insan haklarını en iyi şekilde muhafaza eden fetihlerle doludur. Günümüz dünyasına dönüp baktığımızda ise maalesef ki savaş adı altında kıyımlar görmekteyiz.


 Sözde demokrasi ve özgürlük vaadi ile işgal edilen ülkelerde her türlü zulüm ve işkenceler masum halk üzerinde denenmektedir.


Bu sözlerimizi örneklendirmek için Irak işgalinin sonuçlarına bakmak yeterli olacaktır. ABD’nin 2003’te işgal ettiği bu ülkede 8 yıl boyunca her türlü baskı ve zulüm Müslüman halka reva görülmüştür.


Resmî olmayan rakamlara göre 1 milyondan fazla Iraklı sivil ve asker hayatını kaybetmiş, 900 bin ıraklı kadın dul kalmış, milyonlarca insan yaralanmış ya da sakat kalmış, 1,5 milyon insan zorunlu göçe zorlanmıştır. Bunlardan 500 bini çöplüklerde teneke ve topraktan yapılmış tek odalı kulübelerde yaşamaktadır.


Aynı şekilde işgal edilen Afganistan ve diğer İslam ülkelerinde de durum farklı değildir. Arap Baharı diye isimlendirilen olaylarda ise 30 binin üzerinde can kaybı yaşanmış ve yaşanmaya devam etmektedir. Irak’tan çekildiği söylenen ABD’nin devlet başkanı yaşanan bu acılara ve akan bunca kana hiç değinmeden kendi askerlerinin yasını tutmaktadır.


“Ölen ve yaralanan askerlerimizden dolayı ağır bir bedel ödedik. Buna karşılık istikrarlı ve egemen bir Irak oluşturduk.” diyerek dünyayı kandırmaya çalışıyor.


Hak ve Batıl arasındaki fark savaşlarda da ortaya çıkmaktadır. Bir tarafta kendi yurdundan zorla çıkarılan bir Peygamberin Fatih olarak girdiği şehirde kendisine zulmetmişte olsa bir tek insanın bile zarar görmesini istemeyen üstün affediciliği diğer yanda ise binlerce kilometre uzaklardan gelip milyonlarca masum insanın canına kasteden emperyalist zihniyet.


Bu iki kutup arasındaki farkın anlaşılması için 31 Aralık cumartesi günü akşam saat 19.00'da Necip Fazıl Kısakürek Kültür Merkezi'nde düzenlediğimiz programa tüm halkımızı davet ediyoruz.


 


OSMAN YÜCEL


ANADOLU GENÇLİK DERNEĞİ


KAHRAMANMARAŞ ŞUBE BAŞKANI


 

Editör: TE Bilisim