Bu yaşıma kadar hiçbir seçimde, kime oy vereceğime karar vermekte güçlük çekmedim. Oysa bu seçimde birçokları gibi ben de kararsızım. Zira siyasi manzarayı şöyle okuyorum: Başbakan Erdoğan'ın gerek "çıraklık," gerekse "kalfalık" döneminde AKP hükümetleri büyük hizmetler yaptı.

Makro-ekonomik dengeyi kurdu ve pastayı büyüttü. Gelir dağılımını düzeltmek için yetersiz ama bugüne kadar görülmemiş adımlar da attı. Çetin bir mücadeleyle askerî-bürokratik vesayeti önemli ölçüde geriletti. Kürt sorunu çözülemedi, ama inkâr son buldu. Dış dünyada ülkenin saygınlığı arttı.

Ne var ki, Erdoğan'ın "ustalık" dediği döneme dair artan endişeler var. Aday listeleri hayal kırıklığı yarattı. Erdoğan'ın, ölçüsü kaçmış bir özgüvenle, "tek adam" rolüne soyunması, partiyi dikensiz gül bahçesine çevirmesi kaygı uyandırıyor. Fransa, hele Rusya'daki gibi bir başkanlık sistemi getirmekten söz etmesi ürkütüyor. Aday listelerinde Alevilerin tek bir sözcüsünün dahi bulunmaması, AKP'nin bütün halkı temsil iddiasına ağır darbe indiriyor. Hükümet, kalkınmayı araç değil amaç gören, "ne pahasına olursa olsun büyüme" diyen bir anlayışla, çevreyi savunanlara kulak asmadığı gibi, halkın üçte ikisi buna karşı olduğu halde ülkenin başına nükleer enerji belasını sarma konusunda kararlı.

Bütün bunlara rağmen AKP, ekonomi alanındaki başarıları ve bürokratik vesayeti geriletmesi nedeniyle, üçüncü bir dönem daha iktidar olacak. Ancak Meclis'teki sandalye sayısının 330'u geçmesi halinde sorunlar yaşanabilir. Çünkü bu takdirde AKP yeni anayasayı tek başına yapma imkânını elde edecek. Oysa partiler arası mutabakata dayanmayan anayasa, ihtiyaçlara cevap vermeyebilir. Öte yandan sandalye sayısının 330'un altında kalması durumunda hükümet yeni anayasa vaadinden vazgeçebilir.

Demokrasinin sağlıklı işlemesi için demokratik ilkelere bağlı, güçlü muhalefete ihtiyaç var. Kılıçdaroğlu'nun devlet partisi olmaktan çıkarma arayışı, özgürlüklerden yana eğilimler sergilemesi, CHP'yi muhalefet boşluğunu doldurmaya aday kılıyor. Ancak aday listesinin Ergenekon sanıklarıyla bezenmesi; tutarsızlıklarla dolu bir seçim kampanyası sürdürmesi umutları kırıyor. Oysa Kılıçdaroğlu en azından Baykal'a nazaran daha başarılı olmadığı takdirde, kaşarlanmış vesayetçiler yeniden partinin başına dönme fırsatı bulabilir.

Kürt taleplerinin demokratik süreçte temsil edilmesi, şiddetin siyasetten dışlanması, yeni anayasanın yapımında söz sahibi olması açısından BDP'nin Meclis'te bu defa daha güçlü bir grup kurması önem taşıyor. Ancak BDP'nin, gerçeklerle bağdaşmayan Kürtlerin tek temsilcisi olma iddiası, çeşitli baskılarla onları vesayeti altına alma çabası, Kürtler arasında bölünme ve çatışmalara yol açıyor. BDP'nin performansı hakkında belki en iyi fikri veren, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın dahi partiyi demokratik siyaset kanallarını gereğince değerlendirememekle suçlaması.

CHP geleneksel olarak Kemalizm'in otoriter laiklik damarını temsil ediyorsa, MHP de Türk milliyetçiliği damarını temsil eder. Kılıçdaroğlu yönetiminde CHP, "laiklik elden gidiyor" teranesini terk ederek, laikçiliğe mesafe koyarak, dindar Sünnilerin de oyunu almaya yöneldi. MHP'nin ise milliyetçi söyleminden taviz vermeksizin CHP'nin terk ettiği laikçi alanı doldurmaya ve böylece kıyı bölgelerinin AKP'ye tepki oylarından pay almaya yöneldiği görülüyor. Buna rağmen yoklamalar MHP'nin, muhtemelen gücendirdiği dindar seçmenler nedeniyle, yüzde 10 barajın altında kalma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. MHP'nin hele anayasa yapacak olan bir Meclis'e girememesi, Parlamento'nun temsil yeteneğine büyük gölge düşürebileceği gibi, parti kadrolarında Bahçeli'nin itidalli tutumundan uzaklaşma ve radikalleşme tehlikesini de gündeme getirebilir.

Son olarak şunu da söylemeliyim: Bu seçimde parti liderlerinin giderek hırçınlaşan ve çirkinleşen söyleminin Türkiye halkının ulaştığı olgunluk düzeyinin çok altında kaldığını düşünüyor ve üzülüyorum.



Şahin ALPAY
Zaman

[email protected]