Tevfik Diker, rotahaber’deki yazılarından birinde, önümüzdeki günlerde askeri darbelere destek veren 50 gazetecinin deşifre edileceğini yazıyor…
Ve…
Aynı yazısının bir yerinde; “Darbeleri ve Ergenekon’ u sadece birkaç general veya amiralle var kabul etmek mümkün değildir” dedikten sonra soruyor:
“Nerede bu derin yapıların diğer köşe taşları, kolonları, çimentoları ve tuğlaları?”

Eh madem soruyor…
Demek ki cevap da istiyor benim kadim dostum…
O halde; köşe olmuş taşları…
Kolon gibi betonlaşmış yürekleri…
Çimento gibi tozlaşmış beyinleri…
Ve…
Tuğlalaşmış vicdanları klavyede parmaklarım yürüdüğü kadarıyla tanıtmaya çalışayım…

27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 askeri darbelerinden tutun da; 12 Mart 1971, 28 Şubat 1997 ve 27 Nisan 2007 askeri muhtıralarına kadar bütün antidemokratik kalkışmaların arka plânında hep “Medya Gücü” vardı… 







----o----
28 Şubat sürecinde Aydın Doğan;
Ertuğrul Özkök’tü…
Emin Çölaşan’dı…
Tufan Türenç’ti…
Bekir Coşkun’du…
Fatih Altaylı idi…

Beyin suyu bu saydığım yazarları tarafından çekilmiş,
kafatasının içi çorak toprağa dönüşmüştü…
İlerleyen yıllarda Fatih tarafından terk edildi;
Emin, Tufan ve Bekir’i ise
tekerine çomak soktukları için kendisi kovdu…
Tuncay Özkan, Ergenekon'a yatay geçiş yaptı;
Uğur Dündar ise STAR TV satılınca diskalifiye oldu...
Bugün yanında o dönemden kalma sadece Ertuğrul var…
Ki o da son günlerde “Ben değiştim” ayaklarına yatıp duruyor…
Bugün ise Aydın Doğan çoktan, Taha Akyol oldu…
Nagehan Alçı oldu…
Rasim Ozan Kütahyalı oldu…
Nazlı Ilıcak oldu…
Çünkü…
28 Şubat’ın zayıf iktidarıyla
kedinin yumakla oynadığı gibi eğlenen Aydın Bey;
Erdoğan
’ın başbakanlığındaki
güçlü Ak Parti Hükümeti karşısında “süt dökmüş kedi” gibi…

"Miyaaavvv!" sesleri
ta benim yaşadığım köyden bile duyuluyor...
ABO.

  ----o----

Silâhlı darbelerle silâhsız 12 Mart’ta da darbecilerin ilk yaptıkları eylem radyoyu ve TV’yi ele geçirmek olmuştu…
Yani, medyayı…

28 Şubat ise "Eski Merkez Medya" gücünün askerin gücünden çok daha fazla olduğu bir “Basın İhtilâli ve despotizmi” idi…
Baş aktörü; Aydın Doğan; yardımcı oyuncu ise rakip gibi görünmesine rağmen asker – siyaset ilişkisinde her zaman onun yanında yer alan Dinç Bilgin’di…
Diğer merkez medya (o dönemde 27 Mayıs süreci mağduru medyayı ve yazarları tabii ki tenzih ederim) patronları çapsız birer figürandılar…

O dönemin darbeci askerlere "destek veren" en etkin yazarları; Ertuğrul Özkök, Emin Çölaşan, Bekir Coşkun, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Uğur Dündar, Güngör Mengi, Ruhat Mengi, Zafer Mutlu, Tufan Türenç, Fatih Çekirge; Fatih Altaylı ve İsmet Berkan'dı...
Ve daha az etkin olan birçok Doğan ve Bilgin Gurubu yazarı daha vardı ama solukları yetersizdi...
Meselâ, Engin Ardıç...

Bugün artık isimlerini andığım bu yazarların borusu ötmüyor…
Balbay cezaevinde...
Çölaşan halen askerlerle diz dize ve beyniyle değil, midesiyle muhalefet etmeyi sürdürüyor...
Güngör Mengi samimi muhalefet yaparken diğerleri ise Başbakan Erdoğan'a yaranmak için binbir takla atıyorlar...
En uyanıkları Ardıç çıktı...
O son yıllarda sıkı bir Erdoğancı...

Bugünün Yeni Merkez Medyasına, Hükümete ve demokrasiye destek veren gençler hâkim…
Bugün artık onlar öttürüyor borularını…
Onlar kodu mu oturtuyor…
28 Şubatta RefahYol Hükümeti'ne destek veren yazarlara "kodu mu oturtan" yazarlarını başköşesinde ağırlayan Aydın Bey, bugün; o dönemde kodu mu oturtan kendi yazarlarına bugün kodu mu oturtan genç yazarların ayaklarına gidiyor…
Cümle biraz karışık oldu ama eminim ki “cuk” oturdu…

Ama...
Tasfiye sürüyor...
Tabiidir ki bu tasfiye doğal tasfiyedir…
Darwin isimli bilim adamı “insan nesli maymundan gelmiştir” derken ne kadar saçmalamışsa, “dünyada sadece şartlara uyum sağlayanlar ayakta kalır” derken de o kadar hedeften vurmuştur…
Tonlarca ağırlığında güçlü dinozorlarla mamutların nesilleri tükenirken, küçücük karasinekler milyonlarca yıldır varlıklarını sürdürebilmektedirler…
Çünkü birinci dev hayvancıklar şartlara uyum sağlayamazken, ikinci küçük dev hayvanlar uyum sağlamayı başarabilmişlerdir…

Göreceksiniz ki bizim eski merkez medya patronları ve darbeci askerlere lojistik destek sağlayan yazarları da tabii eleme sonucu çöpe gidecektir…
Aslına bakarsanız bu elemenin bir gün mutlaka başlayacağını, başlaması gerektiğini çok önceleri görmüştüm…
Aydın Doğan’ın tetikçileri ve köhnemiş kafaları bunu yıllar önce gördüğüm ve yazdığım için bana zulüm yaptılar ya…

Şimdi uykularını kaçıran ise Tevfik Diker’in de yazısında belirttiği gibi “deşifre” olma korkusudur…
Çünkü onlar da biliyorlar ki “deşifre” arkasından “elenmeyi”, yani silinip gitmeyi getirecek…
Ve göreceksiniz ki bu elenme, medyamızın ve siyasetimizin yolunun açılmasını da beraberinde taşıyacak…


ADNAN BERK OKAN / ROTAHABER
[email protected]

Editör: TE Bilisim