Hayatımızda pek çok şey değişiyor ve biz buna seyirci kalıyoruz. Değişim iyidir kötüdür, değişime direnmek mümkündür değildir tartışmasına girecek değilim. Bu konu sonunu getiremeyeceğimiz tartışma konularından biri, popüler zeminde bu dosyanın kapağını hiç açmamak belki de daha iyi...

Ancak bazı şeyler var ki, onları oluruna bırakmak da kabul edilebilir bir şey değil. Ama gariptir, sessizce kabul edilebiliyor. Sükûtun ikrardan olması gerçekse durumumuz gerçekten vahim!

Başlıktan rahatlıkla anlaşılacağı üzere, bu yazıda hassaten hac ve umre kültürümüze son birkaç yıl içinde girmiş bulunan birtakım tehlikeli kavramlardan (ve tabii hallerden) sözetmek istiyorum. Hacc ve umre, hemen herkesin fikir sahibi olduğu bilinen ibadetler... Bu vesileyle işin teknik detaylarından sözetmeyi gereksiz görüyorum. Ama madem bu meseleyi gündeme getiriyorum, o halde bu ibadetlerin ruhuna ilişkin birkaç şey söylemek de şart oluyor.

Malum, gerek hac, gerek umre, dünyanın her köşesinden Müslümanların Mekke ve Medine'yi ziyaretleri ve birtakım farizaları yerine getirmelerinin dışında, ırkî, siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel her türlü farklılıklarını dışarıda bırakarak birer mü'min olarak Kâbe'de buluşması gibi sembolik bir anlam taşıyor. İnsanlar orada birbirinden farkı olmayan, eşit, denk inananlar olarak saf tutuyor. Çünkü çıplak varlıklarıyla dünyadan arınmış olarak Allah'ın evinde, huzur-u ilâhideler. Tıpkı mahşer günü olduğu gibi dünyada edindikleri bütün fazlalıklardan ve eksikliklerden azade olarak yalın birer kul oluyor ve o halleriyle tavaflarını yapıyorlar. O halin manevi tafsilatını yazacak durumda değilim, çünkü orada bulunmadım. Dileyen bu konuda yazılmış değerli eserleri okuyabilir. Ama yaşanan halin bir fevkaladelik, bir başkalık hali olduğunu fark edebilmek için meseleye bu mesafeden bakmak da yetip artıyor. Hac ve umre kişinin kendini bu manevi iklimin içinde hissetmesiyle değer ve mana kazanıyor.

Son zamanlarda ortaya çıkan "Lüks Hacc", "Vip Umre" gibi kavramların bu anlamda kesinlikle sorgulanması şart...
Evinde çoğu zaman birkaç hurma dışında yiyeceği bile olmayan, fakrı bir fazilet kabul eden bir Peygamber'in (SAV) ümmetine yakışan şeyler değil bunlar...
Bütün bunları "artık devir değişti" mavalına inanarak içimize sindirecek miyiz? Kâbe'nin etrafına örülen çirkin yapılaşmaya sesimizi çıkarmadık. Bunu olur olmaz her şeyi aldığımız gündemimize alma gereğini duymadık.
Ama artık elimizi vicdanımıza koyup, bazı soruları sormalıyız. Beş yıldızlı dünya markası otellerde her türlü meşakkatlerinden arındırılmış hacılıklar işin manasına ne kadar uygun düşüyor?
Kimseyi rahatsız etmeyecek mi bu lüks şatafat?
Kimseyi rahatsız etmeyecek mi bu tatilci muhabbetleri?
Açıkça turistik faaliyet diline dönüştürülen bütün bu kavramsal çirkinlikleri hayatımıza bu kadar kolay mı kabul edeceğiz?
Bütün bunları bir gizli centilmenlik anlaşmasıyla gündem dışı tutup normalleşmeye mi bırakacağız?
İnsanları açıkça sınıflara ayıran bu düzeni hiç mi tartışmaya açmayacağız?

Eğer bu konuların muhasebesini yapmaz, meseleyi sessizce geçiştirirsek, bilin ki işin özünü yavaş yavaş ıskalamaya başlayacağız.

Ciddiyetimizi takınmanın vaktidir!



Gökhan Özcan
Yeni Şafak
[email protected]


Editör: TE Bilisim