Tarihimizin her anı destanlarla dolu bir milletiz.

Kayı boyunun tesadüfen karşılaştığı bir çatışmada “güçlüyü tutmak bize yakışmaz” diyerek zayıf tarafa verdiği destekle Anadolu’da yurt edindiğini hepimiz biliriz.

O kadar çok ki güçlüye kafa tutarak mazlumu koruduğumuz son destanımız hangisi hatırlayamayabilirsiniz.

İstiklal harbinde mi? Hatay meselesinde mi? Kıbrıs Harekâtında mı? Peşmergelere kapılarımızı açtığımız da mı? Bulgaristan da yaşayan soydaşlarımıza sahip çıktığımızda mı? Kosova da mı? Çeçenistan da mı?...

Günlerdir dünyanın bir köşesinde Gazze’de çocuklar öldürülüyor.

Camiler, birleşmiş milletler binaları, masum çocukların yaşadığı evler, hastaneler, ambulanslar savaş suçu olacak bütün hedefler fütursuzca hedef alınıyor.

Türk milletinin asil ruhu kan ağlıyor, binlerce yıllık tarihinde hep evlatlarını şehit vererek ayakta kalmış bir milletin anaları Gazze’de ki çocuklar için dua ediyor.

Bütün dünya susmuş izliyor.

Kimin hatalı olduğunun tartışmaları yapılıyor. Çocuklar hala ölüyor…

Böyle bir ortamda, diplomatik(!) bir panelde, sözde bir medeniyetin zirvesinde çocukları öldüren ülkenin cumhurbaşkanını alkışlayan bir topluluğun önündesiniz.

Türkiye Cumhuriyetini temsil ediyorsunuz.

Mazlum çocukları unutmuş, savaşın da bir kuralı olduğu gerçeğini kulak ardı etmiş insanlara, neyi, nasıl anlatırsınız?

Ne zordur bilir misiniz? Zalimin karşısında diklenmeden, dik durabilmek…

En masum savunma hakkınızı kullanırken bile el- kol hareketiyle sizi susturmaya çalışan zalimlerin yandaşları arasında hakkınızı savunabilmek…

Yanınızda olması gerektiğine inandığınız insanlar bile haklıyı haksızdan ayırt etmek yerine güçlüye zayıfı ezdirmenin kolaylığını seçtiğini söyleyiverir, zalimlerden olduğunu düşünmeden…

Sadece gücün hüküm sürdüğü böyle bir dünya da, susan insanlık, vicdanının sesini söyleyecek bir insanı bekler…

Tıpkı Davos’ta, diplomasinin zulme meze yapıldığı bir ortamda, “sesinizi yükseltmeniz suçluluk psikolojinizdendir.” diyerek, Gazze’de yaşayan masumları savunmaya dahi fırsat verilmediğini söyleyip Davos’un diplomatik tiyatrosunu bozan başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan gibi…

Bu sözler Osmanlı şamarı gibi inmiştir.

Artık, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı ”one minute” dediğinde kimse elini uzatamaz her halde ..

İki kere düşünür bunlar; Türk “Yumuşak başlıdır ama uysal koyun değildir.” der.

Nezaketimizin kendimize saygımızdan olduğunu beyinlerinin bir köşesine yazıverir.

Türkiye’nin, Arap dünyasının, İslam âleminin, barışa inanan dünyanın yüreğinin sesini söyleyen Başbakanımız zalimi alkışlayan bir avuç kendini bilmezi de susturmuştur.

Ölen çocuklar…

Allah'a yalvaran masum analar…

Gazze’de “yok mu şu zulmü bitirecek din kardeşlerim “ diyenler ve onların evlatları Başbakanımızın bu tavrını yüzyıllarca hatırlayacaktır.

Tartışmalar olacak, anlamsız ya da anlamlı sözler söylenecek ama unutmayın; Dünya tarihi Gazze’de ölen masum çocukların hakkının savunulması konusunda tereddütte yer bırakmadan gerekeni yapan Recep Tayyip Erdoğan’ın tavrını Türkiye’nin tavrı olarak hatırlayacaktır.

Bu olanlar iç siyasetin hızını kesmesin, halka hizmette rekabet daha da artarak devam etsin ama tüm Türkiye’nin bu konuda bir yürek olduğunu da dünyaya göstermenin bir yolunu bulalım.

Yüreğimize su serptiniz Başbakanım, sözlerinizin ve tavrınızın ardındayız.

Zalimin karşısında dik durmanın bir bedeli olacaksa, onu da zaten yıllardır ödüyoruz…

Dr. Gökhan Gökşen
(Kahramanmaraş'ta Bugün)