Irak Kürdistan’ı lideri Mesud Barzani ile dün sabah uzun bir konuşma yaptık. Her zaman olduğu gibi, direkt konuştu. Bundan yıllar önce ne diyorsa, aynı tutumunu sürdürdü. Neleri yapabileceğini ve neleri yapamayacağını çok açık şekilde anlattı. Türkiye'de bazı çevreler,  Barzani'ye güvenilemeyeceğini söyler. Oysa Kürt Lider şimdiye kadar ne demişse, arkasında durmuştur .
Barzani ' nin son derece önemli mesajları vardı :
 1) Benim için en önemli unsur, Kürt-Türk dostluğunun zedelenmemesidir. Artık yeni bir dönem başlamıştır ve bu dostluk bozulmamalıdır. Oysa PKK, asker ve polis öldürerek bu dostluğu zedeliyor.
 2) Bu sorun silahla çözülemez. Ne Türkiye ne de PKK silahla bir yere varamaz. Ben de buraya askeri operasyonların bırakılmasını istemeye geldim.
 3) Biz herhangi bir askeri operasyona katılamayız.
Barzani, konuşması sırasında kendilerinin PKK'ya karşı savaşa katılmalarının imkansızlığının da altını dikkatlice çizdiği gibi, PKK'yı Kandil’den söküp çıkarmanın güçlüğünü de deneyimlerine dayanarak anlattı.
Barzani'ye göre, tek çıkış yolu diyalogdur.
Anayasa çalışmaları bunun için önemli bir zemin oluşturacağı gibi, BDP'nin Meclis’ten ayrılmamasının da gerektiğine dikkat çekti.



 "Aynı yerlerde ben de savaştım. PKK Kandil'den sökülüp çıkarılamaz..."



Son günlerde TSK'nın artık değiştiği, daha iyi bir yönetime kavuştuğu, hele ABD'den alınacak yeni teknolojiyle Kandil'in yok edilebileceği ileri sürülüyor.
Barzani ile konuşmamızda bunu da sorduk.
Unutmayalım ki, Barzani yıllarını Hakurk-Kandil dağlarında geçirmiş olan bir peşmerge. Oraları çok iyi biliyor. Deneyimlerini anlattı:
"...Türk Ordusu’nun gücü ortada, ancak ne kadar güçlü, ne kadar teknoloji ile donanımlı olursanız olun bu yine de imkansız denecek kadar güçtür. Karşınızda düzenli bir ordu yok. Hele o dağlardan gerillayı çekip çıkartamazsınız... Ben de oralarda çarpıştım. O dönemde Irak yönetimi bize gaz bombası attı, tam 5 bölük asker yığdı, uçaklarla bombardıman yaptı, yine de bizi yok edemedi. Dünyanın en zor bölgesidir..."
Hatırlarsanız, emekli Genelkurmay Başkanı  Büyükanıt da 32.Gün’de, TSK'nın Kandil'i istilasının imkansızlığından söz etmişti.
Barzani, böylesine büyük askeri harekatların şimdiye kadar sonuç vermediği gibi, bundan sonra da sonuç vermeyeceğine inanıyor.


 Bayramınız şimdiden kutlu olsun...



Bayramda sizlerle birlikte olamayacağız .
Başta torunum olmak üzere, bütün ailemi toplayıp, onlarla hasret gidereceğim. Sevdiklerimize o kadar az zaman ayırıyoruz ki bu fırsatı kaçırmak istemedim. Üstelik, önümüzdeki yıllarda bayramlar giderek yaz aylarına kayacağı için, eskisi kadar yararlanamayacağız.
Bayram ertesi yeniden buluşana kadar, tüm sevgili okurlarımın bayramını şimdiden kutlamak istiyorum.
Sağlıklı olun, mutlu olun, sevdiklerinizle birlikte olun...


 Yorgo, bizi de mahvedebilir...



Yunanistan'daki durum içler acısı.
1980'lerden itibaren bu ülkeye milyarlarca dolar Avrupa Fonu yardımı yapıldı. Ülke inanılmaz bir gelişmeye kavuştu. İnsanları zenginleşti, hepimizin gıpta ile izlediği bir refah derecesine ulaştı.
Ancak bütün bunlar, Avrupa’dan gelen paraların çarçur edilmesi sayesinde yapıldı.
Andreas Papandreu’dan beri tüm yönetimler paraları har vurup harman savurdu. Zenginleşme, Yunan halkının gece gündüz çalışması sayesinde değil, hesapların çarpırtılması, Avrupa Birliği’nin aldatılması sayesinde oldu. Aslında, AB ve Bankalar Yunanistan’ın böyle devam edemeyeceğini görüyor, ancak görmezden geliyordu.
Sonunda olan oldu. Bundan böyle, yıllar boyunca sıkışık bir ekonomi ve kemer sıkmayla yaşayacaklar.
İflasın tüm siyasi faturası Yorgo Papandreu'nun sırtına yüklendi. O da dayanamadı ve son  "Kemer Sıkma-Borç Silme" paketini referanduma götürme kararı aldı. Bu defa AB ayaklandı.
Zira referandum demek,  AB krizinin daha da büyümesi, döviz fiyatlarının patlaması ve  Euro bölgesinin dağılmasına kadar gidebilecek bir sürecin başlaması demektir. Allahtan  son dakikada vazgeçti de biz dahil herkes bir felaketten kurtuldu. Ancak yine de bu iş bitmiş değil. Hazırlıklı olalım.


 Evet! Milli Güvenlik derdi çok gereksiz...



Tartışma nasıl başladı, hatırlamıyorum. Ancak AB Baş Müzakerecisi Egemen Bağış'ın “Milli Güvenlik derslerini israf olarak görüyorum" demesiyle konu daha da alevlendi.
Bizim kuşağın döneminde adı "Askerlik Dersi" idi. Sonradan "Milli Güvenlik Dersi"  denir oldu. Öğrenciler açısından hiçbir anlamı olmayan, ciddiye alınmayan bir 45 dakika idi. Kimse de bu derse çalışmazdı.
Ancak anamız, babamız için asker herşeydi. O  ne derse doğruydu. Toplum ile asker arasında öylesine bir iç içelik oluşturulmuştu ki bir subayın sınıfa girip, her Türk'ün asker doğduğunu anlatmasını garip karşılamazdık.
Derse gelen subaylar bol bol kahramanlık hikayeleri anlatır, siyasilerin nasıl yalan söylediklerini, oysa askerin ne kadar namuslu davrandığının örneklerini verir, askerimizle gurur duymamız gerektiğini söylerlerdi.
Zamanla Türkiye’de dengeler değişti
Türk toplumu daTürk siyasetçisi de Türk askeri de değişti.
Artık farklı bir dünyada yaşıyoruz. Bugünün dünyası artık askerleştirilmiş gençlerin yetiştirilmesini gerektirmiyor. Tam aksine, sivil-asker dengesinin kurulmasını gerektiriyor.
Egemen Bağış haklı.
Değişen Türkiye'nin eğitiminin de değişmesi zamanı gelmedi mi ?


 Neslişah



70’li yıllardan 90’lı yılların sonuna kadar yaz tatillerimi Kuşadası’nda geçirdim. Genellikle Kısmet otelinden denize girerdim.  Otelin sahibesi Hümeyra Özbaş’ın  kuzenleri Neslişah, Hanzade  ve Necla Sultanlar ve halaları Dürrüşehvar Sultan da her yaz  gelirlerdi.
Dürrüşehvar Sultan Hindistan’da  dünyanın en zengin adamı olan  Haydarabad Nizam’ının gelini olarak hayatını pek anlatmazdı, ancak zamanla o da anlatmaya başladı.
Neslişah Sultan en açık sözlü olanıydı. Etrafında oturur hayatını  hayretle dinlerdik. “Lütfen bunları yazın, tarih hırsızlığı yapmayın” diye çok yalvarmıştım. Onlar ise haklı olarak ketum davranırlardı. Sürekli şekilde  Murat Bardakçı’nın bu konuda ne kadar ciddi bir çalışma yaptığını anlatırdım.  Sonunda onlar da Murat’ı tanıdılar ve güvendiler. 
İşte Murat Bardakçı, büyük bir başarı ile Neslişah Sultanın inanılmaz hayatını yazmış. Mutlaka, mutlaka  okuyun, “Mavi Kan” nedir anlayın. Ellerine sağlık Murat , teşekkürler Sultanım.


İstanbul'un en iyi suşisi



Uzun zamandır methini duyuyordum, gidememiştim. İstinye’deki İoki sushi restoranından bahsediyorum. Ötekilerden “Farkı ne?” diye soracaksınız. Ahçısı. O muhteşem sushileri Keizo Okita adında bir Japon yapıyor.
İkinci Dünya Savaşı’nda daha çocukken Japonya’dan ayrılıp Amerika’ya yerleşmiş. New York’ta yeme-içme sektörüne girmiş. Klasik Japon mutfağını hem ailesinden hem de en büyük ustalarından öğrenmiş. Japon mutfağı denilince dünyada akla gelen ilk isimlerden birisi olan, ünlü Benihana Restora’ında çalışmış. Hollywood yıldızlarının gözdesi olmuş. İoki’nin sahipleri Medine Sapmaz ve Doğan Sevil ile de New York’ta tanışmış ve dost olmuşlar. İşte bu dostluktan da İoki doğmuş.
Keizo Okita’nın hazırladığı sushiler, özellikle Türk damak tadına çok uyuyor. Karides tempura, salatalık, acı ton balığı ve IOKI sostan oluşan “İstanbul Ebi Roll” u özellikle tavsiye ederim. Benim favorim ise etrafı kızarmış patateslerle çevrili, yengeçli ve ton balıklı çeşitleri bulunan sushi “Tornado”.
Medine Sapmaz ve Doğan Sevil’e İstanbul’a böyle bir restoran kazandırdıkları için bravo!


MEHMET ALİ BİRAND


E-MAİL: [email protected]