Başbakan Recep Tayip Erdoğan, bir açılış töreni için bunduğu Sinop'ta ortaya çıkan bir aksilik nedeniyle görevliye şöyle demiş: "Beni küfrettireceksiniz!"...

Dün baktım, bütün internet haber sitelerinde bu haber şaşılacak bir durum gibi sunuluyor.

Neden bu kadar hayret ettiler, anlayamadım. Başbakan’ı biraz olsun tanıyanlar, bu durumda şaşılacak bir yön bulamazlar.

Başbakan’ın bu çıkışının iki nedeni var:

1- Aşağı yukarı 15 yıldır her gün gazetede yazı yazıyorum. Bunun sonunda öğrendiğim şeylerden biri "siyasal İslamcıların" ağızlarının bozuk olduğu konusudur.

En yakası açılmadık küfürlerle bezeli mektuplar, e-postalar bu kesimden gelir.

Bu kesimin gazetelerinden mesela Vakit’in bu nedenle aslında poşette satılması da gerekir, çoluk çocuk okur ve ahlaki çöküntüye yol açar diye!

Bunun nasıl olup da gerçekleşebildiğini soracak olursanız şunu söyleyebilirim: İslam’ı siyasi görüşlerinin merkezine koyanlar ile gerçek Müslümanları karıştırmamalısınız!

Birinci gruptakiler için İslam iktidara gelmenin ve kalmanın bir aracıdır, ikinci gruptakiler için ise vicdanla ilgilidir, Allah ile kul arasındaki bir ilişkidir.

2- Başbakan sinirli ve diline hákim olamıyor, çünkü ortaya dökülen gerçekler, en hızla kirlenen rengin "ak" olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.

Çocukların, gelinin kuyumculuk işleri, oğlanın güzellik müstahzarları işi, gemicikler, imar rantı dolandırıcılıkları filan derken, Başbakan’da sinir filan kalmadı tabii.

Buna bir de vücut kimyası ile ilgili sorunları eklerseniz, elde edebileceğiniz şey budur: Sinirlenince küfür etmekten çekinmeyen bir siyasetçi tipi!

Penguen’in albümü

BU hafta sonu kitapçılarda dolaşırken Penguen’in 2008 yıllığının yayımlandığını gördüm ve bir tane alarak eve geldim.

Meğerse İstanbul’un gri havasının ve ülkedeki gelişmelerin içime verdiği sıkıntıyı atmak için yapılması gereken en doğru hareketi yapmışım.

Albümdeki karikatürlerin büyük çoğunluğunu zaten yıl içinde görmüştüm. Bu vesileyle onları hatırladım, kaçırdıklarımı okuma olanağı buldum.

Mizahın nasıl güçlü bir eleştiri aracı olduğunu, bir yandan yaşamımızı güzelleştirip renklendirirken diğer yandan gerçek sorunlarımızı da hiç unutturmadığını böylece bir kez daha görmüş oldum.

Recep Tayyip Erdoğan’ın çok güçlü bir mizah figürü olduğunu da teslim etmek zorundayım.

Belli ki sadece biz köşe yazarlarını değil, karikatüristleri de düşünüyor, ona göre konuşup, davranıyor!

Canınız sıkıldığında biraz gülümsemek isterseniz, bu albümü almanızı öneririm.

Üçte birimizin inandığı gerçek!

SERBEST Muhasebeciler ve Mali Müşavirler Odası’nın İstanbul’un 18 ilçesinde yaptırdığı bir araştırma şu çarpıcı sonucu veriyor:

"Her üç İstanbulludan biri belediyelerde iş yaptırabilmek için yöneticilere en azından bir hediye almak gerektiğine inanıyor!"

Bu sonuç durduk yerde ortaya çıkmaz.

Yolu şu ya da bu nedenle belediyelere düşenlerin ortak görüşüdür bu.

Ve ağızdan ağza, kulaktan kulağa yayılarak böyle bir genel bir kanaat háline gelir.

Belediyelerde iki tür "hırsız" bulunur.

Biri vatandaşın ufak tefek işlerini yapmak için ufak tefek hediyeler ya da rüşvetlerle yetinen "küçükler"dir. Bir diğeri ise arsa rantıyla, büyük ihalelerle malı götürmeyi hedefleyen kocabaş hırsızlardır!

Bunu söylerken belediyelerde çalışan herkesin bu iki gruptan birine ait olduğunu söylemiyorum elbette.

Kuşkusuz ki belediyelerde, yönetim düzeyinde olsun, daha alt kademelerde olsun dürüst insanlar da vardır ve bizler de zaten belediyelerde dönen dolapları bu dürüst insanlar sayesinde öğreniriz!

Kemal Kılıçdaroğlu’nun ortaya çıkardığı ve Futbol Federasyonu’nun bedava bir arsaya sahip olmasıyla sonuçlanan son arsa rantı öyküsü ise tipik bir öyküdür.

Sadece İstanbul’da değil, Türkiye’nin birçok yerinde işe yarayan bir yöntemdir.

Bugün İstanbul’u ve ilçelerini yöneten AKP kadrosu, Recep Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanlığı ile birlikte iş başına geldi.

Bir bölümü yükseldi, bakan, milletvekili oldu, bir bölümü ise İstanbul ve ilçelerinde kaldı, yerel yönetimlerde etkili konumdalar.

Hepsinin ortak özellikleri, bundan 15 sene öncesine göre daha müreffeh bir hayat sürüyor olmaları.

Çocukları akıllı çıktı, eşleri acayip tutumlu ve şimdi bu nedenle refah içindeler!

Bakalım bu seçimden sonra da aynı saltanat sürecek mi?

Mehmet Y. Yılmaz
Hürriyet