ÖSYM Başkanı Ali Demir’in, YGS sınavına yönelik iddialarla ilgili kahvaltılı basın toplantısını haber yapan Cumhuriyet Gazetesi, benden de söz etmiş.

Nasıl mutlu oldum bilemezsiniz…!

Normalde Cumhuriyet, benim için haberlerine‘güven duyarak’ okunacak bir gazete olmadığı için, genelikle manşetine bakar diğer haberlerini pas geçerim.

Toplantıda bulunan Cumhuriyet Gazetesi muhabirinin tamamen ‘kuyruklu yalan ürünü’ bir ifadeyi bana aitmiş gibi alıp kullanmasını da çok sonradan fark ettim zaten.

Önce “bir yazı yazarsam bu muhabir kendisini muhatap aldığımı düşünüp sevinç çığlıkları atabilir ne gerek var” diye düşünmeme rağmen, sonradan bundan vazgeçip sadece Cumhuriyeti Gazetesinin yalanını yüzlerine çarpmakla kalmayıp, söz konusu toplantıdaki kimi gazetecilerin ibretlik halini orta yere koymak gibi daha faydalı bir iş de yapabilirim diyerek bilgisayar tuşlarına sarıldım.

Ama önce Cumhuriyetçilerin palavrasından başlamalıyım.
Gazete de şahsıma atfen kullanılan cümle aynen şöyle: “Kanal 7 temsilcisinin, (sanki bu adamın bir adı yokmuş gibi) Demir’i “şöyle açıklayabiliriz belki” diyerek savunmak istemesi diğer gazetecilerin tepkisine neden oldu.”

Okuyunca yandaşlığın zirve noktası! Diye içinizden geçirmiş olmalısınız…

Uzun uzadıya anlatmaya gerek yok.

Böyle bir ifade, ya da bu anlama gelebilecek bir cümle kesinlikle benim ağzımdan çıkmamıştır. Bu tamamen hayal ürünü, uydurulmuş bir cümledir.

Nokta.

Haber de geçen “Gazetecilerin tepkisine neden oldu” bölümüne gelince…

Bu cümleye gelmeden önce bu yazının asıl önem verdiğim konusunu anlatmalıyım.

Çünkü ‘gerçek şifre’ orada.

ÖSYM Başkanı’nın basın toplantısında bazı gazetecilerde değişik mahfillerde görmeye alıştığımız (hadi hafif bir ifade kullanayım) kötü alışkanlığın hortladığına tanıklık ettik.

Elbette orada bulanan gazetecilerin büyük bölümü işlerini yaptılar.

Akıllarına gelen her soruyu özgürce yönelttiler ÖSYM başkanına.

Ama Murat Yetkin başta olmak üzere bir iki gazeteci sanki oraya özel bir misyonla gelmiş gibiydiler.

Mesela Murat Yetkin, soru sormuyor, soru sorarmış gibi yapıp aşağılayıcı hüküm cümleleri kuruyor, bazen soru soranlara müdahale ediyor, (benim başıma gelen de bu) aynı zamanda diğer muhabirleri ve ortamı tahrik ederek ÖSYM başkanının meramını anlatmasından rahatsız olmuş gibi hareketler yapıyordu.

Ortalıkta söylenecek ne vardı ki.!

ÖSYM başkanı nasıl olurda utanmadan karşımızda durabilirdi.!

Derhal karşımızdan yıkılmalı, ömrünün kalan kısmını utanç içerisinde geçirmeliydi.!

Evet Murat Yetkin’in daha önce başka yerlerde örneklerini gördüğümüz tavrı aynen böyleydi.

(Çok var ama yeri gelmişken buna benzer bir başka örnek vereyim.

Çankaya Köşkü’nde bir resepsiyon sırasında Cumhurbaşkanı Gül’e soru sorarken de benzer bir durum oldu.

Kayseri’deki yolsuzluk iddialarıyla ilgili Murat Yetkin’den sonra Cumhurbaşkanı’na bir soru da ben sordum.

Ama ne oldu biliyor musunuz.?

Cumhurbaşkanına sorduğum soruya Murat Yetkin cevap verdi!

Çünkü o sorudan rahatsız olmuştu.

Nazik bir şekilde “bırakta beyefendi yanıt versin” diye uyarınca sustu ama sonrada bu tatsızlığı fark ettiği için olsa gerek cumhurbaşkanı konuşmaktan vazgeçti.)

Devam edelim.

Toplantı devam ederken bir muhabir ÖSYM Başkanına daha önce kullandığı, içinde ‘acemilik’ geçen bir cümleyı hatırlatıp neden acemilerle çalıştınız? Diye soru sordu.

Bu arada bende başkana dönüp “İçinde acemilik geçen cümleyi tekrar eder misiniz, hangi bağlamda bunu söylediniz” diye sordum. (evet kurduğum cümlenin doğrusu buydu)

Tam bu sırada Murat Yetkin karşı taraftan bana doğru bir şeyler söylediğini duydum.

Ne dediğini anlamaya çalışırken, iki sıra yanımda oturan bir başka gazeteci soru sormaya başlayınca üstelemedim.

Sonradan öğrendim ki, Murat Yetkin benim bu sorumdan rahatsız olmuş ve şahsımı ÖSYM Başkanı’nın Basın Danışmanı gibi davranmakla suçlamıştı.

Cumhuriyet Gazetesi’nin Kanal 7 temsilcisinin sözlerine gazeteciler tepki gösterdi dediği şey buydu.

Babam böyle durumlarda sözü edilen kişi için 'kalıbının adamı değilmiş' der.

Bende şimdi Murat Yetkin için aynı şeyi düşünüyorum.

Yazının bu son kısmında okuyuculardan özür dileyerek, biraz utana sıkıla ama mecburen kendimden söz etmek zorunda kalacağım.

15 yıldır gazetecilik yapıyorum.

Bugüne kadar yaklaşık 40 ülkede tamamen gazetecilik faaliyeti olan işlerle uğraştım.

Uluslararası büyük medya kuruluşlarında çalışan gazetecilerle haftalar, aylar boyunca aynı ortamdan haberler geçtim.

Bu yüzden bu zavallı gazetecilere meydan okuyorum.

Ben ne yaptığımı biliyorum ve onların yaptığının değil, kendi yaptığımın doğru olduğuna eminim.

Üzücü olan bu türden gazetecilik anlayışının koca ülkeyi daha önce yıllarca esir almış olmasıdır.

Allah’tan memlekette çok şey değişti ve eskisi gibi yürümüyor işler.



Mehmet Acet
Haber 7

[email protected]