HAKKINDA açılan soruşturmalar nedeniyle görevinden alınan Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak hakkında seçim kanununa muhalefet nedeniyle 1 yıla kadar hapis cezası isteniyor.

“Şüpheli”nin, 2009 yılındaki yerel seçimlerde ruhsatsız ve izinsiz olarak su şişeletip, belediyenin olanaklarını kullanarak değişik seçim mitinglerinde bunları dağıttığı iddia ediliyor.

Elbette henüz yargılama bitmiş değil, savcılık iddiasını kanıtlayıp, şüpheliyi mahkûm ettirmiş değil. Durak da bu suçu işlememiş olduğunu mahkeme sürecinde kanıtlama hakkına sahip. Dolayısıyla yazacaklarım bu somut dava ile ilgili olarak algılanmamalı.

Ama savcıları bu konudaki hassasiyetleri nedeniyle kutlamak isterim.

Bizde seçim vakti gelince devlet ve belediye olanaklarının, seçim kampanyaları sırasında fütursuzca kullanılması bir alışkanlık haline geldi.

Bu konuda daha önce de bazı davalar açıldığını hatırlıyorum ama bir mahkûmiyet kararı alındığını hatırlayamadım.

Mesela Başbakan Recep Tayyip Erdoğan şu anda çok ciddi bir referandum kampanyası yürütüyor.

Zaten Yüksek Seçim Kurulu’nun bununla ilgili olarak ilan ettiği yasaklar, seçimler sırasında uygulanan yasakların aynısı.

YSK’nın 5 Eylül’den itibaren uygulayacağı yasaklar içinde makam araçlarının kullanılması, devlet kurumlarının açılış ve temel atma törenlerinde siyasi propaganda yapılması da var.

Bu kanunun ruhunun devlet olanaklarının kampanyalar için kullanılmasını yasakladığına kuşku yok.

Muhalefet partileri de kendilerine göre kampanyalar yürütüyorlar ve bunu kendi olanakları ile yapıyorlar ama Başbakan dikkat ettiyseniz ya temel atma törenine gidiyor, ya açılış törenine!
Kamu kaynakları sonuna kadar kullanılıyor ve o törenlerle hiç ilgisi olmayan seçim konuşmaları yapılıyor.

Kanundaki “zamanlama hatası”, kanunun ruhuna aykırı olarak kullanılıyor ki bu siyaset etiği ile bağdaşmayan bir şey.

Aytaç Durak hakkında açılan dava nedeniyle hatırlatmak istedim.


Son yılların en kötü Fenerbahçe’si

ÇARŞAMBA akşamı Fenerbahçe Young Boys maçına gittim. Bu kadar kötü bir Fenerbahçe’yi çok uzun yıllardır izlemek zorunda kalmamıştım.

Sahada bir futbol takımı yoktu, üzerlerine Fenerbahçe forması giymiş değişik boy ve kilolarda bir topluluktan söz edebiliriz ancak.

Bir oyun düzeni var mıydı, oyuncular ne yapacaklarını biliyorlar mıydı, o da meçhul!
Galatasaray ile oynanan “dostluk maçı” da resmi maç sayılırsa bu takım üç tane resmi maç oynadı.

Yeni transferlerden biri ikinci maçına, ikisi ilk maçlarına çıktılar, ortada alınacağı söylenen santrfor yok! Ciddi bir yönetim planlaması eksikliğinden söz etmek gerekiyor. Şampiyonlar Ligi’nde iki eleme maçı oynayacak bir takımın hâlâ transferlerini bitirip, zamanında oyuncularını hazırlayamamış olması yönetimin zafiyetinden başka bir şey değildir.

Aykut Kocaman, hazırlık maçlarındaki kötü sonuçlar da dahil olmak üzere her maçtan sonra aynı şeyi söylüyor: “Sorunlarımızla yüzleşmek zorundayız!”

E hadi yüzleşelim o zaman!

Sorumlu mevkilere gelmiş kişiler, mazeretlerini sıralamak yerine onun çaresini bulması gereken kişilerdir. Ne kadar eksik olursa olsun bu takımın hâlâ bir takım gibi oynayamamasının nedenlerini bulup, bunu değiştirecek olan kişiden bunun gereklerini yapmasını beklememiz gerekir.
Elbette lig çok uzun bir süreç! Eksiklerin de tamamlanmasıyla bu süreçte Fenerbahçe’nin birtakım gibi oynayabilmesi mümkün.

Taraftarların moralini bozmak istemem ama bu görüntü teknik direktörün kafasındaki sistem ile kadrodaki futbolcuların başarabileceği sistemin birbiri ile hiç ilgisi olmadığını anlatıyor.


Susturmak polisin işi değil

ORDU’daki terör saldırısında şehit düşen Uzman Çavuş Hacı Pişkin’in cenaze töreninde yaşanan bazı olaylar, kamu görevlilerinin demokratik protesto hakkı ile ilgili tutumlarının düzeyini gösteriyor.

Cenaze namazından önce bir vatandaş, Başbakan’ı istifaya davet eden bir slogan atınca yanında hemen sivil polisler bitivermiş. Protestocu alandan uzaklaştırılmaya çalışılınca araya başka vatandaşlar da girmişler. Emniyet Müdürü’nün vatandaşların üzerine doğru gitmesini MHP Adana Milletvekili engellemiş.

Namazın ardından Çevik Kuvvet ekipleri bir çember oluşturup, tabuta aile yakınlarının dahi yaklaşmasını önlemişler.

Hatırlayacaksınız, geçenlerde de İçişleri Bakanı’nı protesto eden bir yerel siyasetçi, bir süreliğine gözaltına alınmıştı.

Elbette cenaze törenleri, protestoları dile getirmek için uygun yerler değildir. Cenazeye saygı, o ortamın huzurunu bozmamakla başlar.

Ama bunu yapmak da sivil polislerin ve devletin işi değildir.

Polisin, her sesini yükselteni susturma ve gözaltına alma eğilimi, demokratik bir ülkede kabul edilebilecek bir durum değildir.

Polisin hangi durumlara müdahale edebileceği kanunlarda yazılı!

İçişleri Bakanlığı’nın bunu bir kez daha memurlarına anlatmasında yarar var.


Mehmet Y. YILMAZ
[email protected]
HÜRRİYET