Küresel kriz sürecinde piyasalara ilişkin son yazımı 23 Şubat günü yazmışım. Krizi finansal gösterge olarak ABD Borsasından DOW endeksinden izliyorum. 23 Şubat günkü yazımda da belirttiğim ara trent yanılgılarıma rağmen ana trentteki olumsuz beklentimde henüz bir sapma oluşmadı.

23 Şubat yazımda "Krizin dibi nerede görülecek?" soruma eski görüşlerimle şu şekilde cevap aramıştım: DOW endeksi 14 binlerden başlayan sert düşüşünde 8 bin ila 9 bin aralığında bir yatay sıkışıklık yaşadı. Bu sıkışıklık yukarı aşılırsa ara bir mola yaşanabilirdi. Ola ki DOW 8 bin desteğini (ince nokta 7.800) kırar ise en az 6 bin 500 veya 6 bin seviyelerine geliriz.

Sadece iki haftada DOW 7.800'ü aşağı kırınca 6.500'e geldi.

Ana trent hakkında karamsarlığım 2007 yılının son çeyreğinden beri sürmektedir. Ve net olarak belirteyim ki karamsarlığım ne bitmiştir ne de azalmıştır. Ama şimdiden belirteyim ki birkaç aylık ara tepkisel hareketlerde yanılma payım eskisi gibi yine oluşabilir.

Küresel krizi neden ABD Borsası üzerinden inlediğimi tekrar edeyim: Küresel düzeyde hâla yönlendirici aktör ABD ekonomisidir. Ve ekonomik görünümü en önce yansıtan piyasalar da borsalardır. Bu nedenle ABD ve ABD borsasını krizde özel gösterge olarak izlemeye devam ediyorum.

KÜRESEL ÇÖKÜŞ SÜRÜYOR

ABD Borsasında DOW endeksi 14 bin 200 seviyelerinden başlayan düşüşünde, ilk aşamaları dalgalı oluşsa da 12 bin seviyesinden sonra sert bir şelale düşüşü yaşadı. Bu düşüşte mola diyebileceğimiz her yatay hareketten sonra yine sert satışlar geldi. İlk yatay hareket Ocak-Mayıs 2008 döneminde gerçekleşmişti. Son yatay hareket ise Ekim 08-Ocak 09 arasında yaşanmasının ardından yine oldukça sert satış dalgası yaşandı ve halen devam ediyor.

DOW endeksindeki düşüş neden önemli? Bakınız ABD'de borsa düşüşleri bizdeki gibi basit bir borsa oyunu değildir. ABD'de varlıkların fiyatlanmasında borsa önemli bir gösterge ve işlev görüyor.

ABD'de her borsa çöküşü aşamasında ciddi bir problem de açığa çıkıyor. Artık finansal kuruluşlar değer kaybetme sınırını aşarak batıklık noktasına geldi. Finansal kuruluşların piyasa değerlerinin adeta yerlerde sürünmesi taşınabilir noktayı aşıyor. Öyle ki ekonomik sistemin temelden çökmeye başladığını izleyebiliyoruz.

Zorda kalan şirketlerin kurtarılması ile işler çözülemiyor. AIG Sigorta şirketine aktarılan yüz milyar doları aşan para buna güzel bir örnek. Sırada bekleyen o kadar şirket var ki, artık para vermekle bu sistemdeki çöküşün aşılamayacağı noktaya gelindiğini görüyoruz.

Zincirleme sistem sayesinde İngiltere başta olmak üzere Avrupa Kıtası da çöküşün eşiğine gelmiş durumdadır. Artık küresel fiyatlama da ucuzluk kavramı tartışılmıyor. Önemli olan yaşayacak mı yoksa batacak mı sorusunun cevabı olmuştur.

Ekonomik düzenin ve sistemin bu derece yıkılmaya yüz tuttuğu bir ortamda DOW endeksini önceki yazılarımda belirttiğim en az 6 bin veya 6 bin 500 aralığına geldiğini görüyoruz. Sistemin bekası açısından bu aralıkta oluşacak hareket çok önemli.

Sistemin felaket senaryosunu da çizmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Eğer ABD kurtarma paketlerinde ve küresel ekonomik düzene bakış açısında radikal bir dönüşüm yapmaz ise "dehşet senaryosunun" gerçekleşmesi beklenebilir.

O senaryoda ise DOW endeksini 4 binler ve hatta az bir şekilde altında bile görebiliriz. (Bu şimdilik sadece dehşet senaryosudur. Bilmemiz gerekir ki her gün yeni bir karar veya yeni bir uygulama ile işler bir anda değişebilecektir.)

İŞLEMEYEN FİYAT TEORİSİ

Bugün küresel sistemde fiyatlandırma teorisi işlemez bir noktaya geliyor. Bir varlığın fiyatlanmasında arz-talep kesişmesi artık doğru sonuç vermiyor ve fiyatları açıklayamıyor.

Fiyatların belirlenmesinde üretim maliyetleri ile ek olarak girişimci riski de izah olmaktan çıkmıştır. Bugün fiyatı maliyetlerin çok altında bile rakamlar görülmektedir. Zaten enflasyon dönemini kapatan ve deflasyon sürecine giden süreç bu nedenle oluşuyor.

Bugün fiyatlandırmada en önemli unsur "güven" olmuştur. Kredi faizlerine baktığımızda örneğin ABD'de devlet kâğıtlarının negatif reel faizli olduğunu görüyoruz. Yani parayı devlete veren zarar ediyor ama yine para en fazla devlet kâğıtlarına gidiyor.

Altın fiyatı, doların dünyadaki fiyatı bugün daha çok güven unsuru ile oluşuyor. Piyasalarda "fiyat" teorisi yeniden çalışmadan sistemin kurtulmasının da imkânı yoktur.

TÜRKİYE'DE FİYAT GERÇEĞİ

Türkiye krize karşı inanılmaz bir direnç gösteriyor. Bu direncin olumlu yansımaları olduğu gibi zararı daha da artırabilecek olumsuz birikimlere de yol açabileceğini belirtmek gerekiyor.

Bugün krize karşı dirençte en dikkat çekici sektör bankalardır. Hala kendilerini olduğundan fazla güçlü ve bağımsız görüyor olmalılar ki fiyatlandırmada yeni dengeye karşı direniyorlar.

Kredi piyasasının hem işleyiş tıkanıklığı hem de fiyat (faiz) yüksekliği yarın daha sert sorunlara gebelik yapmaktadır. Türkiye'de ekonomik durum ile kredi fiyatı arasında müthiş bir tezat vardır.

Krize karşı direnen diğer sektörler ise en fazla dert yanan emlak ve otomotivdir. Her iki sektörde de fiyatlarda büyük direnç gözleniyor. Maliyetlerin büyük oranlı düşüşüne karşı bu düşüş bir türlü fiyatlara yansıtılmıyor. Hatta talep kesilmesine rağmen üretimi kesiyorlar ama fiyatları düşürmüyorlar.

Türkiye'de benzer bir yanlışlığı hükümet te yapmıştır. Bakınız krizin en şiddetli estiği 2008 son çeyreğinde Türkiye doğalgaza zam yaptı. Hem kriz hem de enerji maliyetlerindeki artış sanayi sektörünün çökmesinde ayrı bir katkı yaptı.

Acaba doğalgaz fiyat artışını devletin karşılaması mı iyiydi; yoksa sanayi üretiminin mi çökmesi?

Konuyu özetlemek gerekirse, küresel ekonomik sistem dehşet senaryosuna doğru hızla giderken, Türkiye'de hala eski düşünceye dayalı ekonomik davranış özel ve kamu kesimlerince sürdürülmek isteniyor.

Bu düzen böyle sürmez!


İbrahim Kahveci
Yeni Şafak
[email protected]

Editör: TE Bilisim