Birkaç gün önce de yazdık ya; siyasette transfere sezonu açıldı, bakalım kim hangi takıma geçecek, kimler ne kadar alacak, aracılık edenler, transferde menejerlik yapanlar ne kadar uçlanacak, kim ve kimlere ne kadar nemalanacak, bunları göreceğiz.

Çünkü bu işlerde aracılar daha çok kazanıyor. Simsarlar yani. Vergisi, belgesi yok…

Ayartma desem belki argo, ya da abes kaçacak, ki bu dönemlerde, her siyasi partinin hevesli olduğu günümüzde, bakalım bugün yarın hangi belde belediye başkanı AK Parti’ye transfer olacak, pardon geçecek, rozetlerini sayın başbakan 20 Ağustos günü, miting alanında takacak, göreceğiz.

Alakasız kimlikle, alakasız partilerde hasbelkader bulunan bazı belde belediye başkanları kesintisiz ve şartsız-şurtsuz geçecek.

Vaatler, sözler ortalıkta bugünlerde.

O belde başkanlarını ikna için bölgede sözü geçen milletvekili ile yine o bölgede söz sahibi belde başkanları, (liderlik vasıfları ağır basan - hizmetleriyle bölgede göz kamaştıran – keşke bizim beldenin belediye başkanı olsa dedirten) bu işte aracılık ediyorlar, iftar programlarında buluşup arabuluculuk sergiliyorlar.

İsim mi?

Hayır, isim yok. Şimdi kalkıp isimlerini verirsek yanlış olur ki, hepsi de tanıdığımız, sevdiğimiz insanlar, dostlarımız.

Ki bazı belde belediye başkanları, alakasız partilerde hizmet verdiklerini sanıyorlar. Veremezler, verdirmezler, yedirmezler adama. İktidar partisinden değilsen, zırnık koklatmazlar adama.

Ya bizim partiden olacaksın, ya toprağın…

* * *

Gelelim AK Parti’nin başladıktan 15 dakika sonra basını cep telefonu mesajı ile davet ettiği basın açıklamasına ve Mehmet Taş’ın konu hakkındaki yazısına:

REFERANDUM VE BİR BASIN TOPLANTISI - 12 Eylül’de yapılacak olan referandumu millet olarak daha ileri demokrasiye geçişte bir şans olarak görüyor ve etrafımda tanıdığım bütün dostlara dilimin döndüğünce izah etmeye çalışıyorum.

Referandumu AK Parti iktidarına güven oylamasına dönüştüren siyasi partiler, parti tabanlarının düşüncelerine ve yıllardır söylediklerine tezat bir politika izliyorlar.

13 Eylül sonrasında birçok siyasi partinin Genel başkanları sorgulanmaya başlanılacaktır.

Bunu hatırlatmakta fayda görüyorum.

Milletin düşüncelerine ambargo koymaya kimsenin gücü yetmez.

En iyisini milletimiz bilir.

Gelelim Ak Parti İl Başkanı Fatih Erkoç’un basın toplantısına;

Bana SMS mesajı saat 16.24 gibi geldi. Dolayısıyla o saate kadar toplantı ya bitmişti ya da bitmek üzereydi.

Birçok gazeteci de aynı şekilde toplantıdan geç haberi olmuş ve katılamamıştır.

Bir TV programında yaptığım konuşmanın bir bölümü arkadaşlarımız tarafından temcit pilavı gibi Sayın Erkoç’a karşı kullanılmaktadır. Bu meslek etiğine yakışmıyor.

Bu konuda bir şeyler yazmam gerekirse benim yazmam gerekir. Benim adımın kullanılması doğru değildir.

Kaldı ki ben bu konuda bir art niyet görmüyorum. İnsanlar hata yapar.

Eleştiri yapılırken ya çıkıp ortaya harbi harbi düşüncelerinizi yazıp söyleyeceksiniz ya da susacaksınız.

Meselenin bu kadar büyütülmesi bana göre başta mesleğimize zarar vermektedir.

Söz uçar yazı kalır misali yazacaklarımızı önce iyice bir tartmalı ve sonra da bunu yazmalıdır.

Tepki vermenin farklı yolları vardır.

Tepki verirken başkalarının söylediği bir sözü kullanarak tepki vermek doğru değildir.

Ve bu konuyla ilgili yazılıp çizilen birkaç yerde adımın zikredilmesinden rahatsız oldum.

Ben ne kimsenin adamıyım, ne de kimse beni adamı olarak görebilir.

Benim samimi ifadelerimi ve ilişkilerimi lütfen kimse bir yerlere çekmeye çalışmasınlar.

Konuyla ilgili İl Başkanı Erkoç ile yaptığım telefon görüşmesinde; Sayın Başkan işin aceleye geldiğini ve bütün arkadaşları tek tek aramalarını ayrıca SMS ile de bilgi verilmesini istemiştim, bir sorun yaşandı, kusura bakmayın diyerek üzüntülerini bana ifade etti.

Ben bana yaptığı bu medeni açıklamayla tatmin olurken işi zamana bırakmayı uygun gördüm.”

* * *

Aynen bunları yazmış sevgili Taş dostum..

Sevgili Taş, keşke etik tarafına girmeseydin meselenin.

Gazetelerde, televizyonda ve sitede hem harbi konuştuk, yazdık, hem de sözümüzün arkasında durduk. Bize düşen, bize yakışan bu…

Dediğin gibi, mutlaka art niyetli değiliz. Dediğin gibi, yazdıklarımızı hata olarak da görmüyorum.

Sonra, susmak gibi bir lüksümüz yok. Sen susarsan, ben susarsam, o susarsa…

Mesele büyütülmüş falan değil. Biz o cümlelerimizle aslında seni onure ettik, farkında değilsin galiba. Niyetimiz seni rahatsız etmek değil, yüceltmek.

Dedin ki, “Meseleyi temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp sofraya getirmek etik değil, benim adımı kullanarak…”

Yine dedin ki; “Adımın kullanılarak yazılması doğru değil…” Hayır, burada yanılıyorsun.

Bir meseleye açıklık getirmek için hepsi. Sayın Başbakanın, CHP liderinin bir sözünü kullanmak, alıntı yapmak için telefon açıp izin mi istemem gerekecek? Yazıda mesnet varsa, dayanak varsa, kaynak varsa, belge varsa, yazı ile örtüşmezse, o yazı yazı olur mu sence?

Sonra, ne senin açıklamadan, ne de Erkoç’un açıklamalarından tatmin oldum.

Tatmin olmanın başka hangi şekilleri-metotları varsa, söylersen, yazarsan sevinirim azizim.

Yukarıda da yazıyorsun, “Milletin düşüncelerine ambargo koymaya kimsenin gücü yetmez” diye…

Ben milletim gülüm, milletim için yazıyorum. Eleştirmek için varım, ki varlık sebebim bu.

Burada bir çelişki, bir tezat yok mu sence?

Sonra, gelenin keyfi için de geçmişe kalkıp sövmüyorum.

Seni seviyorum.

Kalemine, yüreğine sağlık azizim!

KONUK YAZAR:
MEHMET FİSKECİ