İki gündür bir medya grubunda Necip Fazıl Kısakürek ile ilgili bir takım çirkin iddialar var.

 

Necip Fazıl'ın zamanın başbakanı Adnan Menderes'e yalvarıp yakarıp para istediğini, kumar oynadığını güya belgelerden bulup ortaya koyduklarını söyleyerek zafer çığlıkları atan insanların bu zavallı hali beni bayağı eğlendirdi.

 

Yaptıkları haberciliği masum göstermeye yönelik söylemler içine giren, güya gerçekleri ortaya koyduklarını söyleyen bu gazetecilerin aslında ne yapmaya çalıştıklarını bu millet çok iyi biliyor!

 

Muhafazakâr kesime “bakın üstadınız neymiş” kabilinden ince mesaj gönderme kaygısı ve bir de kuyruk acısı olan bir habercilik anlayışıyla karşı karşıya kaldık.

 

Yüzüstü çok sürünen ve nihayetinde ayağa kalkan bu milletin böylesi pespaye haberlere itibar edeceğini sanan bir gaflet ve dalalet hali içindeler.

 

Necip Fazıl Kısakürek gerek fikirleriyle, aksiyoner düşünce yapısıyla, ortaya koyduğu telif ve şiirleriyle bu ülkenin geleceği noktasında çok ciddi hizmetlerde bulunmuş zirve bir şairdir. Türk Edebiyatının Cumhuriyet dönemi Sultanü'ş Şuarası'dır. Yani şairler sultanıdır.

 

Başbakandan maddi yardım talep etmesi noktasında iki gündür bu büyük şair adeta küçük düşürülmeye çalışılmıştır. Necip Fazıl Kısakürek, Maraş'ın çok önemli ve köklü  bir ailesine mensup, hiç kimseye eyvallahı olmayan, sözünü budaktan esirgemeyen duruşu olan bir mütefekkirdir.

 

Velev ki aralarının çok iyi olduğunu bildiğimiz Adnan Menderes'ten maddi destek istemiş olsun, bunda yadırganacak ne var Allah aşkına?

 

Bugün dahi medya grupları, gazeteciler hükümete yakın durmayı ne için tercih ediyorlar acaba? Yüz seksen derece dönüş yapanları da gördük yakın zamanlarda.  Her iktidar kendi medyasını, kendi kalemlerini ve mütefekkirlerini korur ve gözetir. Bu bizim coğrafyamızda hiç de yabancısı olduğumuz bir mevzu değil ki!

 

Osmanlı'da da Baki gibi, Fuzuli gibi birçok büyük şair dönemlerinin padişahlarına yazdıkları kaside ve gazellerin karşılığında çok ciddi payeler yanında büyük maddi yardımlar da almışlardır. Sanatla uğraşan bir kimsenin gündüzleri esnaflık, ya da çiftçilik yapması, maişet derdiyle kıvranması sanat adına bir kayıptır aslında ve bunu da en iyi Osmanlı padişahları görmüş ve takdir etmiştir.

 

Cumhuriyetin ilk yıllarında birçok şair ve sanatçıya Meclis tarafından bizzat maaş bağlandığını da biliyoruz. Mesela Âşık Veysel zamanın milletvekili Ahmet Kutsi Tecer tarafından keşfedilmiş ve kendisine maaş bağlanmıştır. Sonra milli şef zamanında özellikle kendi yandaşlarını paraya boğmalar, onlara devlet kademesinde yer açmalar, lüks ve sefahat içinde yaşatmalar öylesine fazladır ki yazsanız sütunlarınız yetmez.

 

Çok değil beş on yıl geriye baktığımızda bile bu ülkeye yabancı, bu milletin hiçbir derdiyle tanışık olmayan sözde sanatçı geçinen ama sanat adına hiçbir icraatına şahit olmadığımız birçok kimsenin hükümetler ve belediyeleri eliyle himaye edilip paraya pula, mevki ve makama boğulduklarını, milletin parasının nasıl da boş ve beleş işlere harcandığını hüzünle ve acıyla hatırlıyoruz. Hala devlete bağlı birçok kurumda adı sanatçı olan yüzlerce insan boşu boşuna istihdam ediliyor!

 

Ve ne yazık ki bu hiçbir şey üretemeyen sözde sanatçıların ideolojisine bakıldığında hep aynı zihniyeti bulursunuz her nedense! Onlara verilen parayı hiç kimse konuşmuyor!

 

Necip Fazıl banka mı hortumlamış ne yapmış?

 

Dergi çıkarmak için nazının geçtiği, fikirsel anlamda yanında durduğu, meselelerini paylaştığı başbakandan maddi yardım istemeyecek de kimden isteyecekti acaba?

 

Yahudi lobilerinden mi, Amerika, Rus veya İngiliz lobilerinden mi hangisinden yalvara yakara yardım isteyecekti acaba? Zira o dönemlerde ülkesini terk edip Ruslara sığınan, Ruslara dayanan ve onlardan geçinen Nazım Hikmet'in yaptığı daha mı etik bir davranıştır?

 

Ve bu yıkıcı haberi yapan gazeteci arkadaş ölmüş, ahrete intikal etmiş ve toplum nezdinde büyük saygınlığı olan, fikirleriyle kitleleri sürükleyen önemli bir şairi ( üstelik mahrem sayılabilecek -tabii gerçekse -mektuplarını ifşa ederek, kişilik haklarına saldırarak)  böyle bir haberle aşağılayarak neyin intikamını almış oluyor acaba? Üstelik bu yalvardığını söylediği mektupları ispatlamış da değil!

 

Özellikle “Büyük Doğu” Mecmuasında fikir cephesinde girdiği mücadeleleri, fikirleri nedeniyle defalarca mahkûm edilişi, çeşitli baskılara maruz kalışı hiç sebepsiz değildir! Necip Fazıl fikir cephesinde öyle büyük bir mücadele vermiştir ki bu düşünce ve fikirler filizlerini bugün vermiş ve ülke insanı Üstadın hayalini kurduğu günleri temaşa etmektedir.

 

Bohem bir hayatı yaşadığı ilk gençlik yıllarından sonra Şeyhi Abdülhakim Arvasi ile tanışması onu farklı bir mecraya sürükler. Bu hayatında dönüm noktasıdır aslında.

 

Tarihe geçmişiyle ilgili “Ben geçmişimi dürdüm, büktüm, çöpe attım. Çöpü karıştırmak köpeklerin işidir” diye bir de okkalı bir söz düşürmüştür ki aslında hala Üstatla uğraşanlara kapak olacak mahiyettedir.

 

Muhabbetle Kalınız.