Biri biterken diğeri geldi.
 
Çocuklarımızın acısı devam ederken , Van Depremi yaşandı.
 
Nefes alamadan, arka arkaya felaket haberleriyle sarsıldık.
 
Deprem, genelde Kürt kökenli vatandaşlarımızın yaşadığı bölgeyi vurdu. Depremin ne kadar yıkıcı olduğunu, insanları ne denli sarstığını sadece yaşayan bilir. Bir anda dünyanız değişiverir. Elinizde avucunuzda olan herşeyi kaybedersiniz. Kiminin çocuğu, kiminin anası, babası ölür. Çaresizlik içinde kalıverirsiniz.
 
Deprem bölgesinde yaşayanlar şimdi derin bir acı içindeler .
 



Yaralarının nasıl sarılacağını düşünüyorlar. Zaten çoğu köylerde yaşayan yoksul insanlar. Yoksulluklarının daha da artmasından korkuyorlar.
 
Şimdi kuşkulu ve kaygılı gözlerle bize dönecekler. Bizden şefkat ve yardım bekleyecekler. Bazıları bu isteklerini yüksek sesle dahi söylemekten çekinecekler. Hatta bazı yerlerden yükselen “Allah sizleri cezalandırıyor...” seslerini duydukça, bu kuşkuları daha da artacak.
 
Hayır, bize asıl şimdi görev düşüyor.
 
Şimdi yardım elimizi uzatmalıyız.
 
Şimdi onları şefkatle kucaklamalıyız.
 
Şimdi güç dönemlerdeki Türk- Kürt dayanışmasını göstermeliyiz.
 
Eğer Kürt kökenli  kardeşlerimizin kalbini kazanmak istiyorsak, şimdi harekete geçmeliyiz.
 
PKK'yı silahtan çok daha etkili olan bu yaklaşımla yenmeliyiz.
 
ŞİMDİ NE YAPACAĞIZ ?
 
24 çocuğumuzu teröre kurban verdiğimiz günlerde öylesine garip bir tepki vermiştik ki bu köşeden "Neden bunu yapıyorsunuz? Tam aksine dimdik ayakta durmalıyız" diye seslenmiştim.
Kimi TV kanalları programlarını kaldırdılar. Bazı radyolar yayınlarını kestiler. Neredeyse tüm eğlence mekanları kapılarını kapatacaklardı. Kamuoyu adeta ne yapacağını şaşırdı. Terörün uzun vadeli bir mücadele gerektirdiğini, dimdik ayakta durmaktan başka çaremiz olmadığını unutuverdik.
 
Özellikle medyanın başlattığı bu yaklaşımın çok yanlış olduğunu dün anlayıverdik. Van Depremi’ni yaşamaya başladık.
 
Şimdi sormak istiyorum: Bu felaketi nasıl karşılayacağız?
 
Yine programlar mı iptal edilecek? Eğlenceler mi ertelenecek? Maçlar mı durdurulacak ?
 
Hayır. Toplumlar felaketler karşısında ne kadar dik dururlarsa o kadar güçlerini gösterirler.  
Bırakalım tribünlere oynamayı.
 
Bırakalım yalandan gösterileri.
 
Dik duralım, dik tutum alalım.
 
Edebiyat döktürerek, hamasi cümlelerle, alışılmış klişeleri tekrarlıyarak hiçbir şey kazanamayız. Tam aksine bilinçli davranalım. Ne yapacağımızı bilerek adım atalım. Hızla yaralarımızı saralım ve günlük yaşamımızı normal şekilde devam ettirelim.
 
Bunu başarabilirsek kimse bizleri deviremez.



 KADDAFİ'Yİ TÜRKİYE DAHİL, BATI  KATLETTİ...
 
Artık böylesine barbarlıkların kalmadığını sanıyordum.
 
Meğer hala yaşanıyormuş.
 
Kaddafi'nin linç edilmesiyle ilgili görüntüler benim de tüylerimi diken diken etti .
 
Aranızda hatırlayanlar var mı? Romanya'nın diktatörü Çavuçeşku ve eşinin makinalı tüfekle taranarak mahkeme kararının infaz edilişini izlemiştik. O zaman da aynı tepkiyi göstermiştim.
 
Diktatörleri sevmeyebilir, yaptıklarına tepki  gösterebilirsiniz. Ancak unutmayalım ki onlar da ülkeleri için çalışan insanlardır. Onlar da ülkelerini yüceltmeye çabalarlar. En büyük yanılgıları, istedikleri gibi insanlarını cezalandırabileceklerini sanmaları ve kendilerini yıkılmaz görmeleridir.
 
Kaddafi kendine özgü, yarı cahil, yarı deli bir kişiydi. Ancak kendine göre, Libya'nın zenginleşmesi için çaba harcayan, hiç değilse böylesine barbarca öldürülmeyi hakketmemiş bir liderdi.
 
Bu olayda Kaddafi'ye vuranlar kadar, batı dünyasında  zafer çığlıkları atanlardan da nefret ettim. Kaddafi'yi öldürtenler, demokrasi ve insan hakları adına hareket ettiğini söyleyen Fransız-Britanya-İtalyan ve Amerikalılardan başkaları değildi. Diktatörleri ayaklandırdılar, silahlandırdılar ve öldürttüler.
 
Emin olun bugün Kaddafi'yi katledenler, yarın Libya'lılara belki de ondan daha fazla eziyet edecekler ve sonları da eski liderlerine benzeyecektir.
 
Libya'yı lütfen Arap Baharı sepetine koymayalım .
 
Orada yaşananlar batı dünyasının bir ayıbıdır. Sorarım size, eğer demokrasi ve insan hakları adına bu cinayet işletildiyse, bölgede diktatörlükle yönetilen diğer ülkelere neden müdahele edilmiyor?
 
"Batı emperyalizmi" söyleminden hiç hoşlanmadım. Zira artık modasının geçtiğine inanıyordum. Meğer bu çıkarcılık imkan buldukça  hala kendini gösteriyormuş . "Batı dünyası,  istediği diktatörle  -çıkarları uymadıkça-  istediği gibi oynayabiliyormuş."



BU VAHŞETE BİZ DE KATKIDA BULUNDUK
 
Kendimizi aldatmayalım. Nefretle izlediğimiz bu cinayette bizim de katkımız oldu. Tamam, bombardımana katılmadık, savaşa girmedik ancak hem Libya muhalefetinin, hem de batılı güçlerin gazına geldik. Libya'daki  25 milyar dolarlık müteahitlik paramızı kurtarabilmek için biz de batı konvoyuna katıldık. Demeçlerimizle, tutumuzla katkıda bulunduk.
 
Onlardan ne farkımız kaldı?
 
Galiba bizim de batı dünyası gibi gözümüzü para bürüdü. Bölge lideri olmanın kuralını mı uyguladık? Eğer öyleyse neden Fransa ' yı veya Britanya' yı suçluyoruz.
 
Erdoğan'ın özellikle son konuşmalarını dinledikçe "Ya bu konuşmaları yapmamalı ya da Fransa'dan, Britanya'dan farklı davranmamız gerekirdi”  diyorum.


 


Mehmet Ali Birand Yazıyor


[email protected]



 

Editör: TE Bilisim