Kahramanmaraş’ı destan yapan ecdada minnet duyguları besleyen bir hekim olarak, “kişi sevdiğiyle beraberdir.” hadisi mucibince aziz şehit ve gazilerimizin sevgisine mazhar olabilmek, Sütçü İmam ve aziz ecdadımızla ilgili duygularımı kamuoyuyla paylaşmayı vazife kabul ederek bu satırları yazıyorum.

31 Ekim 1919…Maraş henüz kahraman olmamışken, şehrin en işlek caddesi Uzunoluk'ta Kahraman ecdadın yaşadığı sokaklarda bir utanç yaşanmaktadır.

"Namus'un" kutsiyeti tartışılamayacak mukaddes bir emanet olduğuna inanan bir şehrin asil evlatları, utançla imtihan edilmektedir. Üstlerine geçirdikleri üniformayla asker olduklarını zanneden, ellerinde ki silahlarla insanlıktan çıkan iki insan bu utanç görüntülerinin sahibiydi. Bu iki insan müsvettesi aslında Süleymanlı Kasabasında yaşayan Osmanlı ahalisinden işbirlikçi işgal güçlerinin milis askerleridir.

Bu gün medeniyeti, insanlığı bizlere öğretmeye çalışan sahipsiz romanları sınır dışı etmekten çekinmeyen bir ülkenin emrinde kendi ülkelerini işgale girmişlerdi. Üniformaları o devlet tarafından verilmişti.

Ellerinde ki silahlar o devletindi. Uzunoluk'ta yaşananlardan utanan (!) medeniyet o gün gözlerini kapamış olsa gerek, Maraş’ta yaşananları kimse görmüyordu.

Hamamdan çıkan iki bayan, yanlarında korunmaya muhtaç bir çocuk vardı.

Onlar evlatlarını askere göndermiş, onlar babalarını şehit vermiş, onlar ağabeylerinin arkasından "giden gelmiyor" diye ağıtlar yakmış anaydı, bacıydı, kızlardı. Erlerini öldüren silahları taşıyan düşman eller 31 Ekim 1919'da namuslarına uzanmıştı. Tarih utancından buna "sarkıntılık" dedi.

Oysa resmi kayıtlar "tasallut" diye rapor etti. Sokak ortasında güpe gündüz bir milletin namusuna tecavüze kalkışan iki insan müsvettesi bu zilletin müsebbipleriydi. Namusunu korumaya çalışan kadın çığlıkları Maraş-Uzunoluk'ta yankılanıyordu.

Devleti esir alınmış, başka bir ülkenin askerlerinin insafına bırakılmış insanlar o sokakta namusları, cesaretleri ve insanlıklarıyla imtihan ediliyordu. Önce Çakmakçı Sait davrandı ama silahsızdı. Çırpınan iki kadına insanlık adına yardım etmenin ilk bedeli vücuduna isabet eden bir kurşun oldu. Kanlar içinde ki bir beden artık cadde ortasındaydı. Elleri silahlı iki asker müsvettesi, çığlıklar içinde çocuğunun yanında namusunu korumaya çalışan iki kadın ve onlara yardım etmek isterken vurulan kanlar içinde bir beden...

Korku, dehşet, zillet ya da cesaret hangisi yüreklerde hissedildi bilinmez.

Ama az önce şehit olan bir beden caddede yatarken yeni bir destan yazıldı. Az sonra kendisine sıkılacak kurşunları bile bile namusa, insanlığa, bir anaya uzanan ellere bu milletin cevabını verdi. Az önce süt satan sıradan bir adamdı oysa... O sırada yaşanan haksızlığa, hayâsızlığa karşı o sırada verebileceği tek cevabı ölüm pahasına verdi. “Siz az önce birisini vurmuş, eli silahlı iki insanın karşısında hakkı, zalime karşı mazlumu koruyabilir miydiniz?” sorusuna cevap vermeden Sütçü İmam anlaşılamaz.

Ölüm onun için kaçınılmazdı artık..

Namusuna uzanan ellere karşı koyan bu adamı bir şehir sakladı. O gece her yerde bu olay anlatıldı. Kahraman şehrin dağları ser verdi sır vermedi.

Kahraman bir şehir Sütçü İmam'ı o gün bağrına aldı! Yer mi yarıldı? Gök mü sakladı? Şehre gelen işgal güçleri Maraş’ın bağrından Sütçü İmamı çıkaramadı.

Bugün Uzunoluk'ta bir çeşme akar, gelip geçene su olur anlatır, bu destanı.

"Sütçü İmam Türk namusunu burada silahıyla korudu." yazar üzerinde...

Ertesi gün itibarı sarsılan işgal güçleri korku salmak ister Maraş'a. Korkudan ödlerini patlatarak esarete alıştıracaklarını sanırlar. Tarihe geçen bir katliama imza atar, bu gün medeniyet dersi vermeye kalkan bir devletin üniformalı askerleri.

Sütçü İmam'ın dayısının oğlu Tiyeklioğlu Kadir'i bulurlar. Adaletin en yobazı uygulanır. Sorgusuz sualsiz kulakları kesilir, yetmez deyip burnunu sonra gözlerini alırlar adalet terazilerinin kefelerine. Kanlar içinde bir beden daha düşer boğazı kesilmiş bir halde Maraş'ın henüz kahraman olmamış topraklarına.

Namuslarına da uzansalar, bayraklarını da indirseler, hakaretlere de maruz kalsalar susmaları için yapılmıştır bütün bu dehşet figürleri. Hiç tanımadığı iki kadının namusunu korumak suçundan aranmaktadır, Sütçü İmam. Tarih o iki kadının adını yazmaz sayfalarına, onlara Uzunoluk'ta yaşadıklarını hatırlatmak istemez. Yanlarında ki küçük çocuk ne hissetti sorgulamaz.

Yakalansaydı Sütçü İmam ne olurdu yazamaz. Çünkü hiçbir tarih kendi döneminde destanlaşan bir kahramanı sorgulamaz! Aylar sonra Maraş işgalden kurtulur. Yıllar sonra bu destan her anlatıldığında Sütçü İmam anılır. O günleri görenler Sütçü İmam'ı anlatmadan geçmezlerdi. 12 Şubat her geldiğinde Uzunoluk’ta yaşanan Sütçü İmam destanı şehrin gençleri tarafından her yıl tekrar tekrar bu şehrin hafızasına kazındı.

Her şehrin vicdanı, hafızası vardır. Kahramanmaraş'ın vicdanında ve aklında "Sütçü İmam" kaldı. Şehir dışında şehirle bütünleşmiş en tanınmış isim olur.

Kentin en işlek caddesine haksızlığa, zulme karşı duruşun timsali olan "Sütçü İmam"ın heykeli konulur. Kahraman bir şehrin bütün hikâyesini anlatmaya yeter Sütçü İmam. Sıradan bir insandan kahramanlığa giden yolun kısalığını özetler.

O gün yaşananların şahidi küçük çocuklar bir daha o günleri yaşamasın diye onun adına okullar açılır. Onun adı ve ruhu yaşasın diye mahalleler yapılır.

İşyerlerine bile adı konulur. Ve şehir namusunu koruyan bir yiğide ahde vefasını gösterir. “Sütçü İmam'ın torunları” derler dışarıda Kahramanmaraşlılara...

Haksızlığa, zulme, adaletsizliğe karşı tahammülsüzlüğün, mazluma karşı zalime direnişin adı olur" Sütçü İmam". Bu millet ne zaman vicdanında zalimleri yargılasa Sütçü İmam’ın ruhu çıkar haksızlık yapanların karşısına. Bu yüzden Türkiye'de yaşayan hiç bir vatan evladı Sütçü İmam adına saygısızlık etmez.

Anıtkabir Kurtuluş müzesinde heykeli dikilen tek Kahramanmaraş'lıdır. Onun korkusuz destanını, bir millete umut oluşunu anlasınlar diye… Bilmem, belki de ötelerde ruhu şad olsun diye… Belki de tarihe geçsinde kimse bir daha buralara gelmeye yeltenmesin diye... Kahraman şehrin şehit kanlarıyla sulanmış aziz topraklarında kurulan üniversiteye adı konulur yıllar sonra. Burada yetişen on binlerce öğrenciye ilham olsun ruhu yayılsın diye...

Özgürlüğün bedelini peşin ödeyen bir ecdadın mirasyedileri olarak onların aziz hatırasını incitmekten korkarız. Onun adına yakışır bir eğitim kurumu kurmak için Kahramanmaraş'ın her evladının gece gündüz çalışması gerekir. Burada okumaya gelen her öğrencinin okudukları her satırda, yaşadıkları özgür topraklarda aziz şehitlerimiz kan hakkı olduğunu bilmesi gerekir. Onları anlatamamanın vebali çok ağır… Bizim eksikliklerimizden dolayı onların adına zül gelmesi kul hakkına girmez mi?

Bu gün düşüncesini söyledi diye bir sokaktan adı silinen bu toplumun sanatçısı Sezen Aksu'ya yapılanı nasıl hazmedemiyorsak, Sütçü imam'ın adı üzerinden yapılan yersiz çıkışları da hazmedemiyoruz.

Daha önce 12 Şubat İstiklal Savaşı Kahramanlarını Anma Günü olmasını talep etmiştik.

Bu talebin amacı bu toprakları vatan yapan ecdadın hakkıyla hatırlanması gelecek nesillere doğru anlatılmasıydı. Bu talebimizi yineliyoruz. Bu vesileyle ders kitaplarında yerel istiklal savaşı kahramanlarının daha geniş yer bulması gerektiğini tekrar söylüyoruz. Her şehir sadece kendi kahramanını tanıyor. Oysa İstiklal savaşı aynı topraklarda yaşayan insanların ortak tarihidir.

Hangimiz Şahin Bey'i, İpsiz Recep'i, Kara Fatma'yı, Kara Yılan'ı, Yörük Ali Efe'yi tanıyoruz? Onların kaybolmaya başlayan hatıralarının mutlaka gelecek nesillere aktarılması gerekmektedir.

Anlaşılan o ki İstiklal savaşı Kahramanlarıyla ilgili çalışmalarımıza devam etmemiz gerekmektedir. Bu çalışmalar bir kaç gönüllünün yapacağı boyutun ötesine geçmelidir.

Demokrasi ve hoşgörü kültürünün yerleştiği bir dönemde herkesin inancını ve düşüncesini özgürce söylediği bir çağdayız. Dersim isyanında yargılanan ve idam edilen Seyyit Rıza doğduğu topraklarda sahiplenilip heykeli dikilirken, Akdamar Kilisesinde İnsanlar dini özgürlüklerini huzurlu bir şekilde kullanırken, adına yansımış bir Kahramanlık destanının yaşandığı şehrimizde, Kahraman Maraş’ımızda, Sütçü İmam isminin tartışılmasını Türkiye’ye izahtan yoksun kalacağımıza inanıyorum.

Elbette herkesin fikrini açıklamasına saygılıyım ama Üçüncü Dünya ülkelerine has düşüncelerimizden bir an önce kurtulmalı ve artık üniversitenin adını değil kalitesini artırmanın yollarını bulmalıyız. Hepimiz üniversitelerde okuduk. Argo tabirle "Öğrenci Geyiği" denilen muhabbetleri ciddiye alma yaşını çoktan aştık.

Öğrencilerin Sütçü İmam Üniversitesi ile ilgili yorumlarını Sütçü imam'ın şahsıyla ilişkilendirerek yorumlamaya çalışmak telafi edilemez bir hata olur.

Hele tiraj uğruna bizleri bir yapan ecdadın manevi şahsının yıpratılmasına elbette vicdan sahibi hiçbir akıl izin vermeyecektir.

En başta manevi değerlere hassaslığı ile tanıdığımız Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, Üniversitenin adının değişmesini engelleyecektir. Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın böylesine beyhude bir isim değişikliğini gündemine bile almayacağına inanıyoruz.

Kahramanlarımıza olan borcumuza karşılık yapmamız gerekenleri İstiklal şairi Mehmet Akif’ten daha iyi kim anlatabilir ki…

"Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedir’in arslanları ancak bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe, desem sığmazsın…

Bu taşındır, diye diksem Kâbe’yi başına,
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da rida namıyla,
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyla.

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi Kandilli Süreyya’yı uzatsam oradan;
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecriyle avizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana.

Yine bir şey yapabildim, diyemem hatırana.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanı Selahaddini,
Kılıçarslan gibi iclaline ettin hayran.

Sen ki, İslam’ı kuşatmış boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın.

Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın. Heyhat.
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat,
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber."

Sütçü İmam konusunda aynı paralelde olmasa dahi yazan, düşünen, fikir beyan eden herkesin samimi olduğunu biliyorum. Sütçü imam adını Üniversiteye yakıştıramayan, O’nun ancak daha küçük yerler için yakışacağını söyleyenlerin Sütçü İmam'ın bir milletin ruhunda şekil bulduğunu göremediklerini varsayarak diyorum ki;

Kahramanmaraş'ta doğan, yaşayan ya da eğitim gören her insan haksızlık karşısında, vatan bahis olduğunda, zalime karşı mazlumun yanında bir Sütçü İmam’dır, ya da başka bir deyişle; HEPİMİZ SÜTÇÜ İMAM’IZ...


Dr. Gökhan GÖKŞEN

HAKSEN İl Temsilcisi