Muhalefet muhalefet olalı, böylesine bir direniş göstermemiştir. Şimdiye kadar ki, en etkin muhalefet hareketiyle karşımıza çıktı.


Herşeyini ortaya koydu. Komisyonları çalıştırmadı, her fırsatı kullanıp engelleme yaptı ve kendi açılarından bu yasanın karşısında olduğunu gösterdi.


Kendi kamuoyunu da önemli oranda tatmin etti.


Ancak, bir noktayı gözden kaçırıyoruz.


Bu yasayı yapan ve derinlemesine inceleyen bir kaç kişinin dışında, 3 x 4 sisteminin ne getireceğini, ne götüreceğini bilen yok. Anlayan yok. Ben de anlayabilmiş değilim. Öylesine karmaşık, sonuçları öylesine belirsiz ki, kimse işin içinden çıkamıyor.


Bu konuda çok iddialıyım.


Nice milletvekillerine, nice gazeteciye sordum. Doğru dürüst bir yanıt alamadım.


Nedir bu yasa? Amacı nedir?


Muhalefete göre, İmam Hatiplerin Orta bölümlerini yeniden açmak, liselerin sayısını arttırmak ve giderek Türkiye'de eğitimin tümünü din eğitimine dönüştürmek.


Nasıl olacak bu?


Kimse inandırıcı bir gerekçe veremiyor.


İktidar partisi ise, 28 şubat'ın son izini siliyor. İmam Hatiplere getirilen kısıtlamayı kaldırıyor ve 28 şubat 1997 öncesine dönülüyor. Bu değişiklik Erdoğan için bir prestij simgesi .


Meclis'teki kavga, yasanın maddeleri üzerinde çıksaydı, kamuoyu tarafından daha anlaşılacaktı. Ancak olmadı. Tam bir savaş yaşandı .İktidar bastırdı, muhalefet direndi.


Oysa temel sorun, sistemin içine dini eğitimi yerleştirmekti.


Benim beklentim, İmam Hatip'lere de bir çeki düzen verilmesi, konumlarının yeniden gözden geçirilmesi ve ihtiyacı olan gençlere kapıları bu şekilde açmalarını sağlayabilmekti.


Bunun kavgası yapılsa, ülkedeki dengeleri sağlıklı bir yapıya ulaştırma açısından, hepimiz kazanacaktık.


Kavga döğüş, sille tokat birşeyler değişecek ve emin olun o kadar çok gri bölgeler var ki, yine bütün iş bürokratların eline kalacak.


Yine yaz boz tahtasına dönecek.


Sonra da oturup "biz neden çağdaş genç yetiştiremiyoruz" diye ağlaşacağız.


 


Kendimizi aldatıyoruz; Vasatın üstüne çıkamıyoruz...


Serdar Turgut’un köşesinde okumuştum ve çok beğenip kesip sakladım. Türkiye’nin en önemli sorunlarından birine değinmişti. Son derece doğru saptamalarla dolu bir yazıydı.


Bugün aynı konuya değinmek istiyorum.


Vasat bir toplum; vasat bir ülkeyiz.


Evet ekonomimizin durumu iyi, ihracatımız rekorlar kırıyor, iş adamlarımız uluslararası alanlarda başarıdan başarıya koşuyorlar. Ülkemiz on yıl öncesine oranla çok daha zengin.


Ancak bu yeterli değil.


Ne yazık ki bu kadarıyla yetiniyoruz. Vasat olmayı bir kalite gibi görüyoruz ve de giderek buna alışıyoruz. Vasatlığın bir başarı olduğuna inanıyoruz.


Bu çağda hepimizi bekleyen tehlike işte budur.


Vasatlık.


Yani ortalamayı tutturdun mu, kendinden memnun olmak, göğsünü yumruklayıp ne kadar da başarılı işler yaptığını ilan etmek ve bununla övünmek.


Ortalamanın ötesine geçebilmek, vizyon sahibi olabilmek, yaratıcılık veya daha ileri buluşlar peşinde koşmak rekorlar kırmak yerine, o kadarıyla yetinmek alışkanlığından söz ediyorum.


Hemen her konuda “Karınca kararınca” yetinmek, “Eh, bu koşullarda bu kadarı yeterli” deyip, daha fazlasını istememekten bahsediyorum.


Her alanda aynı hastalıkla karşılaşıyoruz.


Eğitim sistemimiz hem hantal, hem vasat.


Demokrasimiz vasat…


Yargı sistemimiz vasat…


Medyamız vasat…


“Çok ilerledik” diyoruz, oysa geldiğimiz noktayı hep kendi geçmişimizle karşılaştırıp kendi kendimizi avutuyoruz. Dünyaya bakınca, başkalarının bizlerden çok daha ileri gittiklerini görmüyoruz. Daha doğrusu görmek istemiyoruz.


Çin veya Hindistan’ın nerelere gittiğinin farkına varmak istemiyoruz.


Köhne kuralların ötesine geçebilmek, parlak fikirleri alkışlamak, kucaklamak gibi bir tutkumuz yok.


Bu yaklaşımla emin olun, o böbürlenerek sözünü ettiğimiz “Lider ülke” konumuna giremeyiz. Kendi kendimizi aldatıyoruz. Boş yere “Kendimize gaz veriyoruz”. Belki bugün ekonomik açıdan bazı ülkelerin önünde görünüyor olabiliriz, ancak küresel yarış öylesine hızlanıyor, teknoloji ve bilim öylesine ön alıyor ki, değil 4+4+4, isterseniz 12+12 yapalım bu yaklaşımla 20 yıl sonra yeniden gerilere düşeceğiz. O zaman da “Kahpe dünya” şarkısı söylemenin ötesine geçemeyeceğiz.


Özetle, Serdar Turgut çok haklı.


Çağı yakalamak, global sistemde ön almak istiyorsak, vasattan kurtulmaya bakalım.


 


 


Mehmet Ali Birand


Yazıyor


[email protected]