"Usame Bin Ladin gerçekten öldürülmüş olabilir mi?" sorusuna cevap arıyor insanlar...

"Usame bin Ladin öldü mü?" çığlığı aşina geliyor kulağıma. Hafızamın raflarındaki kısa gezinti sonrası buluyorum aradığım çağrışımı: Alp er Tunga! Her ne kadar kıyas yakışıksız dursa da teşbihte hata olmaz diyerek düşünmeyi sürdürüyorum.

Muhakkak şimdi "uzaklarda" birileri;

"Usame Bin Ladin öldü mü?
Dünya kimsesiz kaldı mı?
Felek öcünü aldı mı?
Şimdi yürek yırtılır"
şeklinde ağıtlarla, ölene ululamalar yapıyordur kuşkusuz.

"Ötelerde" birileri, "ölmedi, göreceksiniz" diye diklenirken, bütün umutlarını ona bağladıklarını ve aslında umutlarının suya düşmüş olmasından duydukları çaresizliği dile getirdiklerini ifade ediyorlardır...

"Berilerde" birileri, "Bin Ladin ölmüş olabilir ama fikirleri ve mücadelesi sonsuza dek yaşayacaktır" diye intikam yeminleri ederken, karikatürize duruş sergilediklerini fark edemeyecek kadar inanmış olabilirler...

Gerçek ne olursa olsun, "Süper Kahraman" statüsünde pazarlanan "birisinin" ya da "bir şeyin" sonu bu kadar hazin olmamalı...

Ama neylersiniz ki çağımızın "iş gören" oyunu bu! Saddam gibi, önce ululanıyor, sonra madara ediliyor, "süper kahramanlar"...

Kendisine "her şeyi" verecek kadar güçlü olanların, "her şeyi" alacak kadar güçlü olduklarını bilmiyor muydu Bin Ladin?
Muhakkak biliyordu! Ama bir kez sahneye kahraman olarak çıkmıştı ve başka türlü "yaşama" şansı yoktu!

Tıpkı “Hollywood harikası” animasyon filmi Tavuklar Firarda'nın “Rocky” adlı talihsiz kahramanı gibi, herkes ondan “birgün” uçmasını ve kendilerini özgürlüğe uçurmasını bekliyordu! Uçmalıydı, başarmalıydı...

Gerçek mi kurgu, kurgu mu gerçek?
Bu sorunun cevabı neyi değiştirecek... İster gerçek kurgu, isterse kurgu gerçek olsun, durumdan vazife çıkartanlar ve kârlı çıkanlar meydanda....

Her ne kadar meslektaşlarım konu söz konusu olduğunda hep “Truman Şov” u örnek gösterseler de bendeniz; kitlelerin, var olmayan olguya, nasıl gerçek gibi inandırılabileceği konusunda Türkiye'de “Sihirbaz” adıyla gösterilen, Neil Burger’in senaryosunu yazıp yönettiği “The Illusionist” (İlizyonist) filmini seyretmenizi tavsiye ederim...

Bu tarz filmlerle zihin cimnastiği yapmak yerine, Aref’in milyonlarca seyirciyi ekran başında nasıl aldattığı konusunda çene yarıştırmayı tercih ettiğimiz gibi işin iç yüzünü bile bile; daha günlerce Bin Ladin’in gerçekten öldürülüp, öldürülmediğini tartışacağız…
Ve “çok akılcı tespitler” de yapacak kimilerimiz…

Oysa son yüzyılın "en büyük" "kahramanının" ya da birilerinin yakıştırması ile "teröristinin" nasıl öldürüldüğü ya da öldürülüp öldürülmediği değil sorun...

Yaşadı mı ki? Asıl sorun bu...

Yaşadığına dair binlerce delil yağdıracak heyecanlı okurlar dahi vardır içinizde...

Ancak, yaşadığına inanmışsanız elbette öldüğüne de inanmak zorundasınız...

Yaşadığına inanmanız birilerinin "yapması gerekeni" yapmasına yetti....
Ölmüş olduğuna inanmanız ise kimbilir neleri yapmalarına yetecek...




Yaşar İliksiz
Haber 7

[email protected]