Şüphesiz ki “Kar” deyince soğuk, kış akla gelir. Malûm soğuk da hoşa gitmez. Hattâ çehresi azgın kişiye muhatabı; “Niye böyle soğuk duruyorsun?”diyerek espri yapıp sıcak hava oluşmasını sağlar.

Soğuk, bünyemizi üşütür. Üşüme devam ederse insan hasta olur. Bu sebeptendir ki insanımız kış gelmeden önce ısınma sorununu düşünür. Eskiden odun, tezek ve tutuşturuk (keven, kekik, çam parçacıkları v.s.) idi. Şimdi ise, normal evler yine aynı olmakla beraber, kaloriferli binalar için fueloil doğalgaz maddelerinin teminini gerçekleştirmektedir. Bölgemiz için bu durum değişmez kural.

Kar’ın sıkıntısından söz ettik. “Faydası yok mu?” diye niçin sorulmuyor ki?. Aha sorduk: aman efendim, KAR’ın faydasını tarif etmek oldukça zor. Önce ataların bakış açısına bakalım; “Kar; bereket” buyurmuşlar. Nasıl mı?. Ekinlerimizin yorganıdır. Kar altında kalan ekinin kökü çalışır.

Baharda zümrüdü bir yeşil renk ile karşılar çiftçisini. Çünkü o ekin kendi dili ile, ekicisine; “İyi bir kış geçirdik. Beklediğin ürünü vereceğim” demektedir sanki.

Kar’ın daha önemli yanı; bölgemizin su kaynağıdır. “Nasıl mı dediniz?”. Yavaş yavaş eridiği için toprağımızın tabanına iner, orada depolanır, pınarlarımızdan da su olup akar. O akan sularla da çiftçi; bahçesini, bostanını, baklagiller ve benzeri bitkilerini sulayarak emeğinin karşılığını alır. Bu konuda ataların; “Karlı yıl, varlı yıl” vecizesi de bu anlamın, bunu anlatmanın şifreli bir değişik şeklidir.

Yaşlılarımız iyi bilir, 1940-1975’ler arası yıllar; daha önceleri olduğu gibi kar çok yağardı. Allah’a şükür biz de, son kuşağın yaşlıları içine dahil olduk. Hiç unutmam, Yılını tam hatırlayamıyorum ama 1958 veya 59 olabilir: Köprübaşı Mahallesi Ceyhan Camii güney tarafı sokaktaki kar yığını öyle olduydu ki, rahatlıkla tünel yapılıp altından yayalar geçilebilirdi. Hattâ Kızılcaoba’nın dar sokaklarına; damların da kürünmesi ile yığılan kar damların seviyesine yükselirdi. Baharla esmeye başlayan ve yerel tabirde (Kaba yel) denilen güney rüzgârı esmeye ve de karın erimeye başlaması ile günlerce sokaklardan ılgıt, ılgıt su akardı.

Ecdat; “Kar Şubat ayında yağar” demiş. Dünyanın çarkı mı bozuldu? Nedir, hiç de öyle değil yaşadığımız ortamda.. Biz Elbistan, Afşin ve çevresine kar yağması için dua ederken, 15-16 ve 17-18 şubat (2008) gün ve geceleri yurdumuzun bazı bölgelerine yağan kardan birçok yolların kapandığını da görüntülü, sesli ve yazılı medya haber vermekte idi. Bu durum da gösteriyor ki; dünya meteorolojik sisteminde bir denge bozukluğu yaşanmaktadır. Bu yazıyı yazmakta olduğum 18 Şubat günü, gece esen kaba yelin de etkisi ile ovamızda 15 cm olan kar eridi gibi. Kar’ı örtü yapan Şardağı’nın kayaları da kısmen görünmeye başladı. Öyle ki Elbistan’da tam bir bahar havası yaşanmakta iken; 18 Şubat akşam saatlerinde yağmaya başlayan aralıklarla sabaha kadar devam edip 15 cm. yağan kar m²’ye 19.300 gr. su bırakmış oldu. Yeterli? Denecek olursa asla..

Yaklaşık 30 yılı aşkın zamandır kış dönemlerinde doyası kar yağmamaktadır. Hatırlanacak olursa, birkaç yıl önce yine halkımızı kar duasına çağırmış, konu ulusal basında da haber olmuştu. Bi-zarur kar duamızı yineliyoruz.

Yalnız Elbistan-Afşin bölgesi değil, Orta Anadolu’nun birçok yerinde de Kar’ın oldukça az yağması ve her kış biraz daha azalması ile bilhassa bölgemizdeki su kaynakları azalmaya, derken 8-10 yıldan beri de pınarlarımız, akar sularımız kurumaya başladı. Doğuya biraz farklı yağsa da, sularımızın çoğalmasını sağlayacak durumda olmadığını yurt genelinde suların git gide azalmaya başladığından anlıyoruz. Ayrıca, bu felâketin kapımızı çalmak üzere olduğunu görüntülü ve yazılı medyadan öğrenmekteyiz. Çiftçilerimizin tarlalarındaki 60-70 m. derinlikte olan su kuyularının bir çoğunun kuruduğunu, sondajla daha derine düşürülerek su alınmaya başlandığı üzülerek görülmektedir.

Bu felâket arz eden durum, yüce Devletimizi yöneten, işi oldukça da başarı ile yürüten hükümetimiz değerli bakanlarının gündemine bile girdi. Sağ olsunlar durumu aylarca konuştular. Suyun israf edilmemesini önerdiler. Öyle ki; günün gündemi oldu. Günün konusu olmaya da devam edeceğe benziyor. Yöremizden küçük bir örnek; Beyyurdu köyümüzden olup ilçe merkezinde ikamet eden ve AEL’de çalışan hemşehrimiz Yusuf Kozanoğlu’nun;

“.....Köy merkezi ve bitişik çayırlık sahalarımızda 14 tane su kaynağı var idi. Bu yıl (2007) 13’ü kurudu. Bu kış (2008) yeterli kar yağmaz, Allah göstermesin, o da kurursa, göç başlar, köyümüzün yerinde yeller eser. ” diye konuştuğuna bizzat şahit oldum.

“Köylerimizden, mezralarımızdan, yaylalarımız, hattâ dağlarımızdan ne haber?” denecek olursa, aynı acı haberi aldığımızı üzülerek söyleyebilirim. Meselâ; biraz arazimiz olması dolayısı ile Evcihüyük köylüsü sayılırım. Çok giderdik. “Omoğ Ağa” namı ile anılan; yoldan geçenleri de çevirip, “Bal yemeden sizi göndermem” diyecek kadar sofrası açık olan, nur içinde yatsın, merhum Ömer Yıldırım’ın çok ekmeğini yedik.

Sultan Korusu bölgesinden gelip Evcihüyük köyünün ortasından gürül, gürül akıp Ceyhan Nehri’ne karışan Sarsap Çayı’ndan sepet, sepet balık tuttuğumuzu iyi bilirim. Ne var ki bu çay bile tamamen kurudu.

Ayrıca, bir nehir, dört çayımızın suları hep denizlere akıp gitmesine karşın, kardan depolanan yer altı sularımız da maalesef ve maalesef; bir taraftan linyit kömürünün rahat çıkartılabilmesi için; Termik sahası Afşin’e bağlı Çoğluhan kasabasından motopomplarla suyun emdirilip dışarı atılması ve yine ayrıca binleri aşan motor ve motopomplarla tarla-bahçe, bostan ve diğer bitkilerin sulanmasındandır ki bölgemizde yer altı sularımız can çekişmektedir. Boşa akan nehir ve çaylarımıza hızla barajlar yapılarak “DUR” denilmediği takdirde, yakın bir gelecekte Ceyhan Nehri’mizin kuruması sürpriz olmayacaktır. Bu felâketin eşiğinde olduğumuzu söylemek kehanet sayılmasa gerek. Zira, “Görünen köy kılavuz istemez”.

Yaşlılarımızdan bizzat dinlemiştim; eski yıllarda Ceyhan Nehri 1-2 defa kurumuş. Bu kuraklık, inşallah öyle olmaz ama, ne üzücü ki durum o kurumaya doğru gitmektedir. (Ceyhan Nehri’nin tamamen kuruduğu; İğde kasabamızda bir ailenin evi duvarında asılı Kur’an-ı Kerim’in yaprağında yazılı olduğunu bir oda sohbetinde bir yaşlıdan dinlemiştim. Araştırdıysam da henüz bulamadım. Halen de araştırmaktayım.)

Geçmişte ve halen de kuraklık olduğu zaman yağmur duasına çıkıldığı bilinmektedir. Yaşım 77’nin içinde. Kar duasına birkaç yıl önce yine çağrıda bulunmuştum. Ben de, sözünü ettiğimiz gibi kar yağmamadan dolayı, gerek bölgemizde, gerekse yurdumuz genelinde pınarlarımızın kurumaya başladığından esinlenerek, Kar duası yerine geçerli olur ümidi ile Allah’a yalvarış babında hüzünlenerek aşağıdaki şiiri yazmış bulunuyor, tüm Din kardeşlerimizi de yağmurda olduğu gibi bu mevsimde olsun ‘hayırlısından kar duası’ etmeye çağırıyorum.

Not: “Günahımız çok olmasına karşın af ve mağfiretin daha çok olan Allah’ım; topluca ettiğimiz dua ve yalvarışımızı kabul buyur. Hayırlısıyla her kış bol kar yağdır. Biz kullarını kuraklık, dolayısı ile açlıkla terbiye etme Yarabbî!..

Ataların: “Mart’ta yağmasın, Nisan’da durmasın, Mayıs öğünsün” dua felsefesinden bir bağ oluşur, bundan böyle ki mevsimlerde yağmur da öyle yağıp bolluk olur. Bu bolluk, yöremiz ve ülkemizde inşallah aralıksız devam eder. Bir gün gelir, bu yazı ve şiirimiz, torunlarımız tarafından tetkik edilip, “Böyle bir sularını kuruduğu dönem yaşanmış” diyerek tarihe geçebilir diye düşünüyorum. İnşallah öyle olur. Elimde değil; içimden gelen his, duygu beni böyle konuşturmaktadır. Duamıza; dualarınızla iştirakiniz istirhamımdır.

KAR GÖNDER!.

Pınarlarımız kurudu,
Gönder; Allah’ım kar gönder!..
İç’te yağımız eridi;
Gönder Allah’ım kar gönder!..


Yağsın, yağsın harman olsun,
Derdimize derman olsun,
Kalkınmaya ferman olsun;
Gönder; Allah’ım kar gönder!..

Kuruyor kuyularımız,
Kabul et dualarımız,
Bağışla günahlarımız;
Gönder Allah’ım kar gönder!..

Dağlar, taşlar suya hasret,
Acı bize, eyle himmet,
Sana bağlı bütün kudret;
Gönder Allah’ım kar gönder!..

Kâfir; tanımayan sizi,
Biz tanırız, kırma bizi,
Yalvarırız sözün özü;
Gönder Allah’ım kar gönder.

Varsın; can içinde cansın,
Bilirim afvı seversin,
Toprağımız suya kansın;
Gönder Allah’ım kar gönder!..


“Kul azarsa; belâ gelir”
Bunun sonu kıtlık olur
Ot gıdasın sudan alır;
Gönder Allah’ım kar gönder!..

Yazın da çok yağmur yağsın,
Rahmetin göklere ağsın,
Şafak karanlığı boğsun;
Gönder Allah’ım kar gönder!..

Günah deryasına daldım,
Suçum çok kapına geldim,
Tövbe edip, pişman oldum;
Gönder Allah’ım kar gönder!..

Yağsın, erisin bir yandan,
Yücesin tüm yücelerden,
İsteriz hayırlısından;
Gönder Allah’ım kar gönder.

Yalvarıyor Mehmet Göçer,
Kulların kalmasın naçar,
Dualarla bayrak açar,
Gönder Allah’ım kar gönder!..

ELBİSTANLI GAZETECİ MEHMET GÖÇER