Soruyla başlayayım. Barack Obama'nın Washington'daki başkanlık konuşmasını hatırlayın. O konuşmayı Türkiye'de yapsaydı, hangi şehir ve meydanı seçerdi?

2 milyon insanı bir araya toplayabilecek ve etrafı ağaçlı bir bulvar da o meydana bağlanacak. Öyle bir meydanı ve bulvarı Türkiye'de bulamadım, hatırlayamadım.

Meydan dediğimiz yerler, bir tenis kortu kadar genişliktedir. Çoğu da ya otobüslerin ana duraklarıyla işgal edilmiştir ya da ana geçit yolları üstündedir. Önümüzdeki hafta AK Parti ve CHP, İstanbul'da miting düzenleyecek. Hangi meydanda? Siz oralara meydan diyorsanız, benim diyecek sözüm yok. Şehrin en önemli noktalarından biri meydanıdır. Ve önümüzdeki hafta oy vermeye giderken bu başlıktaki soruyu hatırlamayı ihmal etmeyin. Eğer şehriniz marka olma iddiasında değilse, zaten şehir olamayacak. Medeniyet kelimesi 'Medine'den geliyor. Yani şehirlilik olarak da algılayabilirsiniz. 'Burjuva olmadan gelişme olmaz' lafı da şehirleşmeden çıkmıştır.

AK Parti'nin 'Marka Şehirler' konsepti bence bu seçimin en uygun sloganıdır. Ama ne yazık ki bunun altını dolduracak tek bir marka şehir konsepti göremedim. Türkiye'de siyaset, sağlıklı kavramları da kısırlaştırıyor. Ve bu seçimde de siyaset, şehirleşme yaklaşımlarını kesip attı. Marka şehir konusunda yaralıyım ve adayların çoğunluğunun bilgisizlik ve duyarsızlığından sıkıntılıyım.

Bu hafta, Türkiye için çok önemli bir hafta: Dünya Su Forumu, kriz ortamında bir ülkenin bulabileceği nadir kongrelerden biridir. Dünyanın en önemli sorununun Türkiye'de masaya yatırılmasının değeri tartılamaz. Ayrıca kongre turizmi, hizmet sektörünün en kârlı yatırım aracıdır.

Genelden özele geçelim. Her yıl bir kere Çeşme'yi yazıyorum. Bunda İzmirliliğimin etkisi var ama asıl sebep; 'marka şehir'lilikte en güçlü destek noktalarına sahip yaşam merkezi olmasıdır.

Bir şehrin benzersiz değeri nedir? En rahat cevap verebileceğiniz yerlerden biri orasıdır. Cevabı da 'sağlık turizmi'dir. Böyle bir değeri taşıyabiliyor muyuz? Dört beş yıl önce yazdım. Çeşme; Bodrum veya Kuşadası olmasın. Ne acıdır ki o yolda ilerliyor. Bir ürüne, bir kişiye ve bir şehre yabancılar ilgi gösteriyorsa onun marka değeri vardır. Kaç yıldır Çeşme'yi yerli turizme yönelik pazarlıyorlar.

Çeşme Sheraton'un genel müdürü Mesut Güven'le Çeşme turizmini konuştum. Bir otelin, şehrin algısını değiştirmesi zordur. Hele iki aylık turizme sahip bir ilçede beş yıldızlı hizmet vermeye kalkışılırsa... Okulların kapanmasıyla başlayan temmuz ve ağustosla sınırlı kum-güneş-deniz anlayışında bir turizmin bırakacağı çok bir şey yok. Bir de yabancılar gelmiyorsa, yapılacaklar sınırlı kalıyor. Çeşme'ye gelen yabancıların sayısı yüzde 10'u geçmiyor. 4 ve 5 yıldızlı yatak kapasitesi de 5-6 bin ile sınırlı olunca gelebilecek turist sayısını hesap edin.

Bir de kongre turizminde sınırlamalar var. Çeşme Sheraton'da haziranda yapılacak üç kongrenin iptal edildiğini duydunuz mu? Kışın kayak merkezlerinde, yazın plajlı otellerde kongre yapılmıyor. 300 gün güneş, 360 gün rüzgâr alan Çeşme'nin bir diğer özelliği de karada ve denizdeki termal kaynaklarıdır. Bu yüzden 'sağlık turizmi' diye vurguluyorum. Buna destek olmak için Mesut Güven, kendi projelerinden bahsetti. Yöreye golf sahası yapmaya karar vermişler. Hem yabancılar ilgi göstersin hem de diğer turizm yatırımları hız kazansın ve turizm en az 6 aya çıksın diye. Ama başka bölgelerde olduğu gibi turizm tahsislerinde hâlâ ses yok. Bölgesel bütünlük uygulaması yeni dönem için sağlıklı ama krizde konuyu bir kere daha düşünüp hızlandırmak gerekiyor.

Çeşmeli turizm yatırımcıları ilk defa, uluslararası TUI, Neccerman, Thomas Cook gibi tur operatörleriyle görüşmeler yaptı. Kriz uyandırmış oldu. Çeşme, sağlık turizmi konusunda yeni desteklere de ihtiyaç duyuyor. Her şehrin kendi konseptlerinde desteklere ihtiyaç duyduğu gibi.

Unutmayın; şehriniz marka iddiasına sahip değilse, yaşanabilir yer olmaktan her geçen gün uzaklaşıyor demektir.

FİKRİ TÜRKEL
[email protected]