"Harun gibi gelip, Karun gibi gitmeyeceğiz." çıkışıyla akıllarda yer etti, Saadet Partisi'nin yeni Genel Başkanı Numan Kurtulmuş Bey..

Acaba bu cümlenin anlamı ne? Ya da Numan Bey muhtemel manalardan hangisini kastediyor?

"Deveyi iğne deliğinden geçirmek için ne uğraşıp duruyorsun! Maksadın, yolsuzluk, rüşvet, haksız kazanç edinme gibi şeyler olduğu açık..." dediğinizi duyar gibi oluyorum.

Bence mesele o kadar basit değil. En azından o kadar basit olmamalı! Numan Bey yeni kurulmuş bir partinin değil, köklü bir geleneğin başına geçti. Söylenen sözler, atılan adımlar Milli Nizam'dan, Milli Selamet'ten ve Refah'tan geçerek Saadet'e ulaşan iddialı bir yolda atılıyor.

Bugün iktidarda aynı geleneğin AK Parti sürgünü var ve gücünden bir şey kaybetmiş görünmüyor. Saadet geleneğinin Numan Bey'le açılan yeni filizi AK Parti'yi aşmak zorunda. Söylem, proje ve kadrolarından oluşacak yeni vizyonuyla seçmenin güvenini kazanmak mecburiyetinde. AK Partili bürokratların yanlışını göstermekle sınırlı çıkışlar Saadet Partisi'ne yetmez. O yüzden "Harun gibi gelip, Karun gibi gitmeyeceğiz." çıkışının derinlik ifade eden bir tarafı olmalı...

Partinin Erbakan Hoca'lı geleneği "taklit ve taklitçilikten" özellikle uzak durmak isterdi. Kimliğini ve o kimliğin inşası yolunda gelinen aşamaları bizzat kendisi isimlendirir; hatta bunu fetih ruhuyla, mehter marşları eşliğinde meydanlara indirirdi. Milli Nizam, Milli Görüş ve Adil Düzen gibi...

İşlemekte olan mevcut düzenin "refah ve saadet" veremeyeceğini iddia eden muhalefet partisi, iktidara geldiği zaman taahhütlerini icra ederek, iddialarını ispatlama yükümlülüğü altına girer.

Erbakan Hoca bu fırsatı Refah-Yol hükümetinin başbakanı olarak yaşadı. Başbakan olarak yaşanan ilk tecrübe gösterdi ki, tezleriniz eğer "bu zamanda yaşasaydı Atatürk'ü de cezp edecek" kadar güzel, çıkışınız "İstanbul'un fethinden daha önemli" ve ilk icraatlarınız bunları destekler mahiyette olsa bile yeterli değildir. Öncelikle saadet vaat etmediğine inandığınız çarkın ve onu işletenlerin koyacağı engelleri aşabilmek; aşarak size inanan halk kitlelerini arttırabilmek lazımdır. Aksi takdirde "kayıp trilyon" yaftasını boynunuzda bulup, hakkınızda mahkumiyet kararı çıkartmaktan hiç çekinmezler...

Saadet geleneğini iktidara taşıyan yüzde 22'lik kamuoyu desteği AK Parti ile yüzde 47'lere taşındı. Parti kapatma davaları dahil, çıkartılan engeller AK Parti zamanında aşılabildi. Yani çıtanın seviyesi bir hayli yükseldi. Bu durumda Numan Bey'in akıllarda yer eden sözü, Kemal Kılıçdaroğlu "taklitleriyle" AK Parti'yi, bürokratlarının açıklarından vurup, yıpratarak yüzde 47'nin içinden bir parça oy koparma siyasetine indirgenemez.

Aksine, "Milli Nizam ve Adil Düzen" iddialarının yaşanır olmasına ve onu hayata geçiren insanların kalitesine bakan bir tarafı olmak zorundadır. Bir faili meçhul cinayete kurban giden İsveç Başbakanı Olof Palme gibi devleti yönettiği halde insanların içinde sıradan birisi olarak yaşayabilmek, Lech Valesa gibi işçilikten gelip, devleti yönettikten sonra yine tezgâhının başına dönebilmek türünden erdemler Saadet geleneğinin beslendiği temel kaynaklarda fazlasıyla mevcuttur. Numan Bey'in kastettiği de bu türden şeyler olmalıdır.

Devlet idaresi vasıtasıyla millete hizmet etmeyi mümkünse geçim vesilesi bile yapmayacak kadar müstağni, yollardaki çukurlar zamanında onarılmadığı için bir insanın ayağının burkulmasından dolayı hesaba çekileceğini düşünüp titreyecek kadar mesuliyet sahibi olmak...

Saadet geleneği açısından bakıp, gitmesi gereken hedefe göre değerlendirince belediye başkan adaylarının Numan Bey'i henüz okuyamadığını zannediyorum. Saadet geleneğinden doğan AK Parti'nin ulaştığı seviye ile Numan Bey'li Saadet Partisi'nin çıtayı yükseltme yarışına girmesi daha doğru geliyor bana. Aksi takdirde Kılıçdaroğlu'nun organizeli kadro hareketinin gölgesinde kalacaklar.

Hamidullah Öztürk
ZAMAN