Ertuğrul ÖZKÖK

REUTERS Haber Ajansı'nın Londra'daki bürosunda bugün Türkiye saatiyle 12.00'de gazetecileri yakından ilgilendiren bir basın toplantısı yapılıyor.

Bu toplantıda, dünyanın önde gelen 435 gazete yöneticisinin, mesleğin geleceğini nasıl gördüklerine dair bir araştırmanın sonuçları yayınlanacak.

Araştırmaya katılan gazete yöneticilerinden biri de benim.

Bu araştırmayı "Dünya Editörler Forumu", Reuters ve uluslararası kamuoyu araştırma şirketi Zogby birlikte düzenledi.

Araştırmanın sonuçları önümde duruyor.

Ancak bugün saat 12.00'ye kadar ambargolu olduğu için, sonuçları yarın yayınlayacağız.

Bu arada şu çok ilginç sorunun cevabı da aranıyor:

Acaba gazete yöneticileri, patronları; hissedarlar ve reklamverenler hakkında ne düşünüyor?

Onların baskısını hissediyor mu?

* * *

Her hafta en az iki üç saatimi, "Dünya Editörler Forumu"nun sitesindeki haberlere ayırıyorum.

"CJR Daily" adlı yayın organında 22 Mart'ta bir yazı yayınlanmış.

Yazının ana fikri şu:

"Yazılı basında büyük isimli gazetecilerin önemi artıyor."

Yani "marka isimler" giderek önem kazanıyormuş.

Hatta New York Times, büyük isimlere ayırdığı yeri artırma kararı almış.

Daha da önemlisi, okuyucular artık "tarafsız" yazılardan çok, taraflı olanlara yöneliyormuş.

Gazetede yayınlanan bu makale, WEF, Reuters ve Zogby'nin bugün yayınlanacak olan araştırmasında çıkan sonuçlarla da doğrulanıyor.

Önümüzdeki dönemde köşe yazarlığının ve fikir yazılarının önemi azalmayacak, tam aksine artacakmış.

Ben tartışmaya bugünden katılmak istiyorum.

Hem de provokatif bir soruyla. Sorum şu:

Evet, köşe yazarlığı önem kazanacak. Buna ben de inanıyorum.

Ama ne tür köşe yazarlığı?

Hayatını başkalarına, onların yazdıklarına hakaret ederek, küfrederek geçiren asalak köşe yazarları mı önem kazanacak?

Kendini, Tanrılar katına çıkarmış "Tanrı yazarlar" ne olacak?

* * *

Benim görüşüm şu:

Artık "Tanrı yazarlar dönemi" kapanıyor.

Kesinlikle de kapanmalıdır.

Ama işe önce "Tanrı yazar" tarifinden başlamalıyız.

Kimdir "Tanrı yazar?"

Kendini bu dünyada "Allah'ın gölgesi" olarak gören yazardır.

Yani kendini "en ve tek dürüst" olarak kabul eden, kendi dışındaki herkesi hırsız, namussuz, yalaka, üçkáğıtçı olarak gören bir tiptir.

Bu yazar tipi, kendinin hata yaptığını, yapabileceğini asla kabul etmez.

O nedenle kanuni zorluklar altında dahi cevap hakkını kullandırmaz.

Bu yazar tipi kendini, Allah tarafından verilmiş yetkiyle donanmış ilahi bir savcı olarak görür.

Elinde hiçbir belge, delil olmasa bile, insanları suçlar.

Suçlar ve suçsuzluğunu kanıtlama görevini, suçladığı kişiye yıkar.

Böylece hukukun en temel kurallarından birini hiçe sayar.

"Tanrı yazar" herkese aşağılayıcı sıfatlar takmayı, kendine Allah tarafından verilmiş tabii bir yetki olarak görür. Hatta görev, misyon sayar.

O aşağılayıcı sıfatı takar ve her gün tekrar ederek kamuoyunun zihnine çakar.

"Tanrı yazar" her konuda her şeyi söyleme hakkını kendinde görür.

Gözü hep kötülere ayarlanmıştır.

İyi hiçbir şeyi görmez.

* * *

İşte ben bu tür "Tanrı yazarlığın" artık sona ermesi gerektiğini düşünüyorum.

Mesleğimiz artık "insan yazarlar" dönemini açmalıdır.

Yani, hata yapabilen, yaptığı hatayı kabullenen, hakareti edebi bir üslup saymayacak kadar medeniyetten nasibini almış, insanlara küçültücü lakaplar takmayan, düzeltme hakkına saygılı, zaaflarını saklamayan, onlardan korkmayan "insan yazarlar" dönemi açılmalıdır.

Köşe yazarlığı ancak bu zihniyetle daha önemli ve saygın hale gelebilir. (Hürriyet- 27.03.2007)