Müthiş ABD’yi çökertme senaryosu


ABD’yi çökertme senaryosunun toplam maliyeti kaç para biliyor musunuz?
20 bin dolar. Evet, yanlış okumadınız, sadece 20 bin dolar.

“Aman Allah’ım, ne kadar da ucuzmuş, parasını bari ben vereyim de, dünya büyük bir dertten kurtulsun” diye aklından geçireniniz oldu mu biliyorum.

Hemen acele etmeyin. Bu işin de bir piyasası var. En iyi senaryoyu nereden bulacaksınız? En az maliyetle, en yüksek verim sağlayan ve en az risk oluşturan bir planı nasıl hayata geçireceksiniz?

Neyse sözü uzatmadan ne demek istediğimizi hemen yazalım da, birileri daha yazının sonunu okuma sabrı göstermeden “madem öyle, işte böyle” diye peşimizden koşuşturmaya kalkmasın.

Bu arada yazının başlığından endişeye kapılabilecek Amerikalı dostların telaşını da bir nebze olsun düşürelim de ondan sonra konumuza geçelim: “Sevgili stratejik ortağımız; Ülkemizde yok efendim sizinle ilgili öyle plan falan, siz işinize bakınız. Biz ülke olarak şu anda çevremizde olan bitenle, hele sizin K. Irak’ta ne dolaplar çevirdiğinizle zerre kadar ilgili değiliz. Sen işini rahat gör. Ne o öyle efendim, Anayasa Mahkemesi Eski Başkanına suikast planlamalar, Beyoğlu’nda en az 50 kişinin öleceği bomba patlatma hesapları… O tür konular ve basit hesaplar açmaz bizi. Biz sürekli yaşıyoruz zaten o hayatı. Bizim ülkece şu günlerde en önemli sorumunuz ne biliyor musunuz? Hani Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül’ün kızı perukla ancak gidebildiği okulunu büyük bir başarı göstererek bitirdikten sonra, mezuniyet töreninde kepinin altına türban takmış ya, bizim temel derdimiz, en önemli sorunumuz şu an o… Bakın mesela hemen nasıl da harekete geçti Bilkent Üniversitesi hakkında YÖK… İşte biz tüm kurumlarımızla şu anda bu tür şeylerle uğraşıyoruz. Hatta o kadar ki, Çankaya çıkacak hiçbir adayın çapını, liyakatini bile tartışmadık, eşinin örtüsüne baktık. Siz rahat olun, işinize bakın…”

Bak sen şu senaryoya…



Efendim, lafı uzatmadan sadede geleyim. Mesele şu… 1999 yılında Harvard Üniversitesi’nde bulunduğum dönemde dikkatimi en çok panolara asılı olan ödüllü yarışmalar çekerdi. Dünyanın bu en saygın üniversitesinde birbirinden absürt öyle yarışma konuları olurdu ki, kimi zaman onları okumak bile keyif verirdi. Nedendir bilinmez, beni en çok güldüreni ve ‘yahu bu da yarışma mevzuu olur mu’ dedirteni, yazıya başlık olan konu olmuştu: “ABD’yi nasıl çökertebilirsiniz?” başlığını taşıyan yarışmada en iyi senaryoyu yazıp getirene 20 bin dolarlık ödül vaat ediliyordu.

Katılımcılardan hangisi birinci oldu, Amerika’yı kısa sürede çökertmek için ne tür bir senaryo öngörüsü yaptı bilemem. Bildiğim bir şey varsa, Amerika’nın devletin olası zayıf yönlerini öğrenerek ona uygun tedbirler alma çabasında olması gerçekten takdire şayandı. Benim bu yarışmalarda ilgimi en çok bu nokta çekti. Hiçbir şeyi şansa bırakmak istememeleri, her şeyi düşünüp tasarlamaları ve ona uygun stratejiler geliştirmeleri gerçekten ilgi çekiciydi.

Neden sızdırıldı?



Harvard’ın duvarlarını süsleyen ve birbirinden absürt konuları içeren ödüllü yarışmalar bugünlerde neden hatırıma geldi dersiniz. Malum, Türkiye günlerdir Washington'daki Hudson Enstitüsü toplantısında Türkiye üzerine hazırlanmış felaket senaryosunu tartışıyor. İnsan Harvard’ın duvarlarını süsleyen yarışma konularını düşününce, Hudson Enstitüsü’nde konuşulanların neden bu kadar ses getirdiğini anlamakta zorlanıyor haliyle.

Burada önemli olan bu toplantıda neler konuşulduğu olmamalıydı. Bunlardan çok daha çetin senaryoların benzeri düşünce kuruluşlarında workshop, brain-storming (beyin fırtınası) tarzında konuşulup tartışıldığında ve gerektiğinde hayata geçirildiğinde tereddüt yok. Asıl önemli olan, toplantının içeriğinin dışarıya ne amaçla sızdırıldığı. Bence asıl sorulması gereken soru bu olmalıydı. Nitekim Hudson Enstitüsü Başkanı Ken Weinstein, Türkiye’yle ilgili senaryoları içeren toplantının, uluslararası ilişkilerde istenmeyen sonuçları önlemek amacıyla yapıldığını belirtmiş.

Kamuoyunun atladığı bir konu var. Hudson Enstitüsü’nde tartışılan senaryonun bizi rahatsız etmiş olması bir gerçeği göz ardı etmeye yetmiyor. Büyük devletler her şeyi tartışırlar, a, b, c, gerekirse z’ye kadar muhtelif senaryolar geliştirirler. Neticede hadiseler hangi istikamette şekillenirse şekillensin onların daha önce üzerinde çalıştığı alternatiflerden biri üzerinde gerçekleşir ve panik yapmadan işlerini yürütmeyi sürdürürler.

Ülkelerin gücü…



Şunu hiç tereddüt etmeden söyleyebiliriz. Nasıl ki bir ülkenin ekonomisi sahip olduğu markalar kadar zenginse, o ülkenin diplomasisi ve uluslararası siyasi kudreti de, ürettiği, üzerinde çalıştığı ve olayların hangi istikamette şekillenmesini istiyorsa o yönde gelişmesini sağlayan senaryoları kadar zengindir. Bu kadar net…

Önemli olan Amerika’nın ne yaptığı, bizim için ne tür senaryolar ürettiği değil. Amerika Türkiye’ye kol kanat germeye mecbur bir Darülaceze mi? Herhalde bahsi geçen kuruluşlarda Türk halkının gelişmişlik düzeyini nasıl artıralım, Türk insanı istirahat etmek için akşam yatağına uzandığında dertsiz tasasız bir şekilde uyumalarını nasıl sağlayalım diye düşünüp tartıştıklarını sanmıyorsunuz herhalde.

Hiçbir ülke diğer ülkenin iyiliğini, kendinden daha gelişmiş ve huzurlu olmasını istemez. İnsanlık tarihinde yok böyle bir şey. Yahu bu ülkenin muhalefeti bile iktidar başarısız olsun, ülkeyi batırsın oy kaybetsin de, biz iktidara gelelim diye beklerken, teröre kurban giden her Mehmetçiğin ardından “bak bunlar çok iyi oldu, bu olaylar iktidarı yıpratıyor” diye sevinirken, elin Amerikalısı, Avrupalısı senin iyiliğini ister mi?

Bu ülkenin en kıt, Amerika’nın ise bol malzemesi senaryosudur. Yani alternatif düşünce zenginliğidir. Kafanın dışıyla değil, içiyle uğraşan anlayıştır.

1991 Körfez Savaşı senaryosunun 1970’li yılların başında yapılmış bir doktora tezi olduğunu biliyor muydunuz? Bizimkiler kepin altındaki türbanla uğraşırken, dünyanın saygın üniversitesi Harvard’da “ABD’yi nasıl çökertebilirsiniz?” senaryosundan yola çıkarak, ABD’yi nasıl daha uzun ömürlü hale getirebiliriz düşüncesinin hesapları yapılıyor.

Eğer işin senaryo kısmında yer almazsanız, figüran olmaya razı olursunuz?

Seçim meydanlarına bir bakın bakalım, Türkiye’nin geleceğini dert eden var mı?

Adamlar az bile yapıyorlar desem, kızarsınız…

Hak ettiğimiz hayatı yaşıyoruz. İtirazı olan var mı?



Osman Özsoy / Haber7.com
Editör: TE Bilisim