Günümüze kadar dinin pek çok tarifi yapılmıştır; ancak hiçbir tarif, Hz. Peygamber’in tarifi gibi kapsamlı ve anlamlı olamamıştır. Temim ed-Dârî Hz. Peygamberin bir gün minberden üç defa “Din nasihattir.” diye seslendiğini nakletmiştir.[1]


“Nasihat” kelimesi, Arapça’dan Türkçe’ye geçerken anlam kaymasına uğradığı için hem bu güzel söz yanlış anlaşılmış hem de Hz. Peygamberin yaptığı bu güzel din tanımı gözlerden kaybolmuştur.


Bildiğimiz gibi Türkçemizde nasihat kelimesi iyiye ve güzele sevk etmek için yapılan güzel konuşma, vaaz vermek ve öğüt vermek manasına gelmektedir. Oysa Arapça’da nasihat kelimesi samimiyet, içtenlik ve gönülden bağlılık demektir. Bu sebeple Kur'an dilinde Tevbe-i Nasuh denmiştir. Nasuh ve nasihat aynı kökten ortaya çıkmıştır.[2] Buna göre hadisi şu şekilde tercüme edebiliriz: “Din Samimiyettir; içten ve gönülden bağlılıktır.” Kime karşı samimi olmak yahut kime içten ve gönülden bağlılık, diye sorduklarında Hz. Peygamber şöyle cevap vermiştir: “Allah’a, resulüne, kitabına, Müslümanların meşru idarecilerine ve bütün Müslümanlara karşı.” Sevgili Peygamberimizin bir başka Hadis-i Şerifi bu samimiyeti izah eder gibidir; “Üç hususta Müslüman’ın kalbi hıyanet edemez: Allah için ihlâs ile amel yapmak, İslâm devletinin yöneticilerine samimiyetle öğüt vermek ve İslâm cemaati ile birlikte olmak.”[3] Beyhaki’ye göre Müslümanların birbirlerine karşı nasihat (samimiyet) içinde olmasının üç alameti vardır bunlar: “Kalbin Müslümanların elem ve kederlerinden dolayı hüzün duyması; Müslümanların acılarına katlanmak ve Müslümanları faydalı olan her işte bilgilendirmektir.”[4] Hz. Ömer bir hutbesinde halkına şöyle seslenmiştir; “Gıyabımızda bize karşı samimi olmanız ve hayırlı işlerde bize yardım etmeniz bizim sizin üzerinizde hakkımızdır.”[5]


Hayatımızın her alanında ve her anında bize düşen samimi bir kul olabilmek ve bunu başarmaya çalışmaktır. Yüce Rabbimiz hayatımızın gayesini -kurbanlarımızı keserken de okuduğumuz- şu ayet-i kerime ile ne güzel ifade buyuruyor; “De ki; Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm Âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.”[6]  Samimiyet takvanın Allah’a kul olabilmenin özünü teşkil eder; Onların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır; fakat O'na sadece sizin takvanız ulaşır.”[7] Mevlânâ Celaleddîn-i Rumî, ihlâstan samimiyetten uzak bir şekilde ibadet eden kimselere şöyle seslenir: “Ey gâfil! Keşke secde ettiğin zaman yüzünü samimiyetle Hakk'a çevirebilseydin de “Yücelerden yüce olan Rabbim, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir.” demenin mânâsını bilebilseydin, yâni sırf şekil secdesi değil de gönül secdesi yapabilseydin!..”


Bütün ibadetler böyledir; Rabbimize samimiyetimizi ispat edebilirsek işte o zaman o ibadet makbul bir ibadet olur. Beden için rûh ne ise, amel için ihlâs da o mesâbededir. İhlâssız amel, özden mahrûm kuru bir yorgunluktan ibarettir. Ameller ancak ulvî bir gâyeyi hedefleyerek ibâdet vasıf ve derecesine yükseltebiliriz. “Şüphesiz Cenab-ı Allah sadece kendisi için ve kendisinin rızası için olmayan bir amelden başkasını kabul etmez.”[8]


“Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.” [9]


Sonuç olarak yapılan her hayırlı işi değerli kılan en önemli şey hiç şüphesiz sadece Allah rızası için yapılması içine herhangi bir başka niyet ve arzu katılmaması; samimi olunmasıdır; “Kimin niyeti Allah’a ve Resûlü’ne varmak, onlara hicret etmekse, eline geçecek sevap da Allah’a ve Resûlü’ne hicret sevabıdır. Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir.” [10]


Yazımızı Sevgili Peygamber Efendimizin bir duasıyla nihayetlendirelim;


“Ey yücelik ve ikram sahibi, her şeyin Rabbi olan Allah’ım! Beni ve ailemi dünya ve âhirette her an sana ihlâs ve samimiyetle bağlı kıl!” [11]


14 Nisan 2014 Pazartesi günü saat 20.00 de 12 Şubat Stadyumunda yapacağımız  Kutlu Doğum Programına Bütün halkımız davetlidir.


Muhammet GEVHER


İl Müftüsü






[1] Müslim, İman 95, I/74; İman 97/ 1/75, Ahmed b. Hanbel, 2/334, 357-358; 4/377




[2] Hadis-i Şerif’in geniş izahı için Bkz. Prof. Dr. Mehmet Görmez, Hz. Peygamberin Bir Din Tanımı, Diyanet İlmi Dergi Peygamberimiz Hz. Muhammed Özel Sayısı, Ankara 2003, s. 331-338




[3] İbn Mace, Mukaddime, 18




[4] Beyhaki, Şuabu'l-lman, VII, 523.




[5] el-Hennad, Kitabu '1-zühd, II, 602.




[6] En’am, 6/162




[7] Hacc, 37




[8] Nesâî, Cihad, 24




[9] Beyyine, 5




[10] Buhârî, Bed’ü’l–vahy 1




[11] Ebu Davud, Tefriu ebvabi’l-vitir, 25



Editör: TE Bilisim