Herhalde 1995 genel seçimiydi. İlinde çok güçlü bir dostum milletvekili aday adayı olmuştu.

Listelerin Yüksek Seçim Kurulu'na (YSK) gönderildiği günün sabahı, genel merkezde, partinin en yüksek yöneticisiyle birlikte ilinin adaylar listesini hazırlamıştı dostum...

Bu kadarını biliyordum. Bilmediğim, dostumun listenin YSK'ya teslim edilmesini beklemeden Ankara'dan ayrıldığıydı. Onu da akşam saatlerinde yarı yoldan beni aradığında öğrenecektim. Zihnine kuşku üşüşmüş, listenin sorumlusu parti yöneticisi telefonuna cevap vermeyince rahatsızlığı artmıştı.

O sırada cep telefonları yaygın kullanıma henüz girmemişti. Bir kulübeden aradı. Sesi telâşlıydı. Onun nâmına ettiğim bir-iki telefonla kaygısının haklı olduğu ortaya çıktı: Parti genel merkezinden ilinde liste başı olduğu biçimde yola çıkan aday listesi, YSK'ya teslim edilirken, yukarıdan gelen bir talimatla değişmişti.

Evet, anladınız: Dostum liste başından uçuvermişti.

Belleğimi kurcalasam buna benzer başka olaylar da hatırlarım, ama bu olay bir dostumun başına geldiği için belleğimde her an taze... Aday adaylığından adaylık mertebesine yükselenlerin bile, son dakikaya kadar listedeki yerlerinden emin olmamalarını hatırlatan bir anı...

Önümüzdeki seçimde Meclis'e girme ateşi gönüllerine düşmüş tanıdıklarım var. Hemen her partiden... Kimi gözümün içine bakıyor, kimi telefonla, e-posta yoluyla veya SMS atarak, kimi de birilerini araya sokarak kendileriyle ilgilenmemi bekliyor. Olağanüstü değerli insanlar; işlerinde başarılı, millete hizmet aşkıyla dolu, özverili...

"Ne yapabilirim?" diye düşünürken, bazı gazetelerde yapıldığı türden "Duydunuz mu?" başlığı altında tanıdığım adayların isimlerini geçirme fikri aklıma geldi. "Sıfırdan başlayıp milyarlara hükmeder hale gelmiş, servetinin büyük bir bölümünü fakir-fukara, garip-guraba ile paylaşan, herkesin sevgilisi Filân Bey de aday, biliyor musunuz?" tarzı bir tanıtım...

Ya da, "Yıllarca üniversitelerde dirsek çürüterek yeni bir neslin yetişmesine katkılarda bulunmuş Prof. Feşmekân, parlak fikirlerini önümüzdeki dönem Meclis'ten ülkemize duyurma fedakârlığına katlanacak, biliyor musunuz?" türü...

Geçtiğimiz yerel seçimlerde yakından tanıdığım iki belediye başkanını -şahsen herhangi bir borç ödeme veya yatırım yapma niyetim olmaksızın ve sadece kısa bir paragrafta- görevlerine devam eder görmek istediğim temennisini dillendirmiştim. Pek çok başka şey anlattığım bir yazıda, öylesine geçerken temas ettiğim halde, temennimi nerelere çektiler, bilemezsiniz...

İsimlerini burada anmamı bekleyen dostlarım arzularını yerine getirmediğim için hiç üzülmesinler. Son yerel seçimde yeniden aday gösterilerek görevlerinin devamını arzuladığımı belirttiğim iki dost belediye başkanı sonunda üzülmüştü çünkü... Onları değil başka iki ismi aday gösterdi partileri...

Reklâmı fazla yapılan aday olacak diye bir kural yok politikada...

Aslında en baştan kendi kendime koyduğum bir kuralı çiğneyerek dostlarımın adını geçirmiştim; o seçimde yaptığım meslek hayatımın tek istisnası bana da bu yolda ders oldu.

Genellikle uyduğum kuralım şudur: Partilerin iç işlerine karışmamak...

Her partide çatışan taraflar, çekişen hizipler, birbirlerini zayıflatarak kendilerini güçlendirmeye çalışan kadrolar, ya da yek diğerinin altını oyarak hep ayakta kalmak isteyen ferd-i vahidler bulunur. Politikanın doğasıdır bu. O partiye yakın duran, ya da çizgisini benimseyen bir gazetenin veya yazarın, kendisini iç çatışmada taraf haline getirmesi yanlıştır.

Kendi kendime koyduğum bu kuralın doğal sonucu, çekişmelerin en yoğun olduğu seçim öncesi dönemlerde, birini veya birilerini başkalarına tercih etmemektir. "Falanca dostumdur, milletvekili olmaya lâyıktır" demek bile bir tercihtir, unutmayalım.

Öyle sanıyorum ki, bu seçimde, partiler kendilerini en iyi temsil edecek kadroları Meclis'e sokma yarışına girecekler. Tek tek partilerin oy getirme gücü herhangi bir bilinen ismin gücünden çok daha fazla bugün...

12 Eylül'den (1980) önceki son seçime gidilirken önümde cereyan eden bir konuşmayı hatırlıyorum. Önemli bir sivil toplum örgütü mensupları eski başkanlarının milletvekili yapılmasını talep ettiklerinde, partinin tepe yetkililerinden biri, "Biz bu seçimde en fazla kurşunu olan adaylarla milletin karşısına çıkacağız." demişti.

'En fazla kurşun' ile muradın 'en fazla oy getiren' olduğunu anlamıştık. İçimden bir "Eyvah" sesi yükselmişti cümleyi duyduğumda... Gidilen seçimde bir öncekinin yarısı kadar bile milletvekili çıkaramadı parti; genç sivil toplumcuların önerdikleri isim de aday gösterilmemişti zaten...

Sözün özü şu: Adaylık talih kuşu işidir; adaylığınız kesinleşene ve mazbatanızı elinize alana kadar gelin-güvey olmayın...




Taha KIVANÇ
ZAMAN

[email protected]



Editör: TE Bilisim