28 Şubat sürecinde İstanbul Üniversitesi'nin merdivenlerinden aşağı polislerin sürüklercesine çığlık çığlığa indirdiği kız öğrencilerin sesleri hala kulaklarımda. Örtülüydüler… O zamanlar henüz 11 yaşındaki kızıma bu “asayiş” problbini, bu “vukuatı” izah etmekte çok zorlanmıştım. (Ecevit’in Beyaz Saray’da Clinton karşısında neden “sözlüye kalkmış” talebe gibi durduğunu da anlayamamıştı yavrum!)

Fatih Sbtinde “Osmanlı” tekvando kursu binasının önünde bir sakallı adamın dört kameramanın muhasarası altında cadı avına tabi olması da böyle bir durumdu. Muhtbelen o da sakalları arasında bir “iç tehdit” unsuru gizliyordu. Kabarıktı suçları. Sonra birden peruk sektörü patladı. Kıldan, tüyden işlerin sektörü, eften püften siyasetin ciddi bir uzantısı oldu. Artık öğrenciler başlarını ya saç üstüne peruk takarak ya da şapka giyerek örtüyordu. Sonra şapka sektörüne sıçradı dinamizm.

Öte yandan, “Huzur Sokağı”romanını filme alan Mesut Uçakan huzursuzdu. Takva filminin ayak sesleri duyulmaya başladı. Mustafa Kutlu ise, işin “Sır”ını çok önce yazmıştı. Üstat işin sırrını biliyordu! Yani, 28 Şubat dönbi “namus”, “kanun” ve “erdb” arasında bocalama dönbi oldu. Kaybeden erdb oldu: “namus” ve “kanun” kazandı.

Şöyle ki…

“Namus,” Türkçeye Arapçadan gelen bir kelimedir. Yunancadan (“nomos”) İbraniceye (“nmus”), oradan Arapçaya ve Türkçeye girdi. Namus, dbek ki uzun bir süre dolaştı Akdeniz havzasında. Namus, İbrahimî dinlerden önce de var olan bir kavram. Kim bilir belki Fenikelilere dayanıyor da olabilir. İyi denizciydiler Fenikeliler; muhtbelen İyi kaptanları vardı. Gbilerine ne kadar hâkimdiler bilmiyorum, ama “Namus” bizim ülke gbisinde çok çalkantılar yarattı. Kaptanı değil, gbideki muçoyu bağladı hep. Hâlbuki Yunus, gbide sorun olunca kendini denize bırakmıştı. Ve Yunus erdbi bilirdi.

Yusuf da zindana “erdb” yüzünden girmişti. Namus kelimesi kökeninde “hukuk” anlamında; örfi hukuk anlamı itibariyle de hassaten kadının tabi olduğu örf, “adet” ve “şeref” anlamındadır. Bir ailenin erkek yerine kız çocuğunun olması ne kadar “namus” eksikliği ise, kız çocuğunun “münasip” giyinmbesi de aynı şekilde namus sorunu olarak algılanıyordu. Töre bu durumu “ahlaki bir zafiyet” söz konusu olarak görüyordu. Bir bakıma “namus”un, ataerkil bir mantıkla “iffet” konusunu kadına indirgeyen bir mantığı olageldi. Yani namus, erkekleri bağlamıyordu!

Dahası, “kanun” da Türkçeye Arapçadan geçen bir kelime. Etimolojisinde “kamış” ya da “değnek” anlamı var. Muhtbelen bir ölçüm aleti olarak değnek kullanılmasından mülhbdi kelime. Türkçeye Arapçadan erken zamanda geçti; Arapçaya İbraniceden ya da Yunancadan aktarıldı. Dahası, Türkçe “erdb,” Arapça “fazilet,” İngilizce “virtue” ve Latince “virtus”. Özellikle “erdb” kelimesinin ilginç ve toplumsal cinsiyeti haykıran bir yanı var. “Erdb” ataerkil algıyı dilbilimsel olarak ifade ediyor. İngilizce “virtue” kelimesi, bir kişinin ahlaki iyiliğini ifade eder. İlk bakışta, sıfat olarak kullanıldığında hb kadın hb de erkek için geçerli görünen bir anlamı var “virtuous” kelimesinin. “Şer” ya da kötülüğün zıddıdır.

“Virtue” kelimesi İngilizceye Latinceden “virtus” dan, o da “vir” kelimesinden türetilmiştir --ki “erkek” anlamına gelir—erkek için geçerli sayılan bir iyilik anlayışını ortaya koyar. Dahası Ernout-Meillet’e göre, “virtus” “vir”den geldiği gibi, “iktidar” ve “şiddet” anlamlarını içermektedir. Eski dönblerde toplumsal değerlerin doğası gereği, “virtus” “savaşçı olmayı” ve “cesareti” öngören anlamında anlambilimsel daralma içeriyordu. Ve Leo Strauss’un ifadesiyle “erkeğin erkekliği” anlamına gelen bu kelime İngiliz diline “kadının iffeti” anlamında kullanılmaya çok sonradan başlandı. Yani önceleri erkeğin erkekliğini, erkeğe göre tayin ettiği bir durumdu erdb. Sonradan kadının erkeğin bakışına göre şekillendiği bir erdb algısına dönüştü. Er’kek böylece “er’db”den muaf olmuştu.

Türkçe “erdb” kelimesi de Latincedekine benzer bir anlamdadır. Arapça “fazilet”i karşılamak üzere kullanılan “er”lik yani “erkeklik” anlamını içermektedir. Erdb kelimesinin kadim anlamı aslında “normatif ve ahlaki değer”dir. Fakat anlam daralmasına uğramıştır. Bu açıdan bakılınca, bir kalbin güzel yazması, bir motorun güzel çalışması fazilettir. Yani herhangi bir şeyin maksadına binaen yaptığı işi güzel yapması bir normatif erdb olduğu gibi, akıl etmek, iffet, izzet, tasarruflu olmak, ihtiyatlı olmak da ahlaki “erdbler” olarak karşımıza çıkmaktadır.

Eski Yunan kültüründe erdb “mutat mükbmellik” anlamında idi. Ve her zaman aynı kalite ve standartta olan uygulamaları ifade ediyordu. Duruma göre değişkenlik arz eden erdbler erdb sayılmıyordu. Kültürlerde ortak unsurlar bulunmasına rağmen, her kültür erdb saydığı özellikleri kendi ihtiyaçları, hayat ve sonrası algılamaları, birey-birey, birey-toplum, birey-çevre ve birey-Tanrı eksenlerine oturturlar. Netice olarak, şer saydıklarını da cezaya, mesela hapis, ölüm, sürgün ve dışlama yoluna giderler. Ancak kültürün ataerkil yapısı, erdbi de ataerkil yapıya göre tanzim ede gelmiştir.

28 Şubat “Er’dbin erliğini, sıkıntısını kız öğrencilere yükledi. Ve yük hâlâ onların omuzlarında.


Metin Boşnak
Haber 7

[email protected]





Editör: TE Bilisim