Mübarek’e başkaldırıp onu koltuğundan eden genç-yaşlı, okumuş-okumamış, Müslüman-Hristiyan, kadın-erkek ayırımı olmaksızın Mısır’lılar bunu elbette önce ifade ve vicdan özgürlüğü için yapmıştı.


Ancak en az vicdan özgürlüğü kadar, daha iyi yaşam, iş, aş, çocuklar için daha iyi bir eğitim ve daha iyi sağlık koşulları gibi temel ihtiyaçların giderilmesine duyduğu ihtiyaç da büyüktü. Mısır’daki Arap Baharı şiddetli değişim arzu ve ihtiyacının ürünüydü.  Dolayısıyla Mursi döneminin bir değişim ve dönüşüm yaratmasını beklediler. Ama olmadı. Yeni ayrıcalıklar, yeni haksızlık ve adaletsizlikler hanidir duyuluyor ve konuşuluyordu.


Aradan Geçen Bir Yıl Neyi Değiştirdi? Neyi Değiştiremedi?


Aslında demokratik özgürlüklerle deneyimi olmayan, ama hem nicelikler itibarı ile büyük, hem de önemli bir ülke olan Mısır, çok aşamalı ve uzun bir seçim dönemi yaşadı. Elbette serbest seçimler demokratik sürecin olmazsa olmazıdır. Mısır gibi kalabalık bir ülkede bu süreç beklenenden daha uygar biçimde yaşandı. Mısır halkı geçen yıl uygarca yıktı ve uygarca seçime gitti. Bu bakımdan uygar bir yeniden inşa beklentisi yarattılar dünyada. Ama gelinen noktada sergiledikleri tablo hiç öyle değil. Mursi döneminde ne hatalar yapıldı ki o 7000 yıllık uygarlığın günümüzdeki temsilcisi halk bu denli birbirine düştü? Bu soruya verilecek cevap bile Mursi döneminin başarıdan çok başarısızlığını göstermesi açısından önemli.


Kamplaşmanın Derinleşmesi veya Derinleştirilmesi Büyük bir Tehlike


Mursi’nin bıçak sırtı bir farkla seçimi kazanması, Mısır’daki demokratikleşme sürecinde bir kamplaşma tehlikesini göstermesi açısından zaten dikkat çekiciydi.  Kamplaşan ulusal seçmenin Mısır’ a sorun çıkaracağı da belliydi. Mursi’nin bir uzlaşma haritası çizmesi gerekiyordu. Yapmadı veya yapamadı.


Ama en önemlisi uzun bir zamandır ABD de yetişmiş olan, üstelik ABD nin desteklediği ve aslında Müslüman kardeşlerin 1. tercihi olmayan Mursi  nin “Mübarekleşmesi” Mısır’da ciddi hoşnutsuzluk kaynağıydı. Ekonomik iyileşme istenildiği gibi olmadı. Olamadı. Mursi başta parlamentoyu açmaya kalkarak askerlerle ters düştü. Ama sonra ne Anayasa ile ilgili demokratik bir sürece başlatabildi, ne de meclis seçimlerine gidebildi.


Parlamento yetkilerini kendinde toplama eğilimi karşısında halk tepkisi, Mübarek’e gösterilenden pek farklı değildi. Üstelik artık Mısır halkı 30 yıllık bir diktatörü devirdiği için özgüvenli ve sabırsız olduğu için Mursi’ye ancak bir yıl tahammül edebildi.


 Neden Darbe Demediler?


ABD ve AB ye göre, Mısır’da halk bir kez daha özgürlük ve demokrasi talebinde bulundu. Buna darbe denmedi. Ama bu defa “devrim” de denmedi. Buradaki yaklaşım onlar için tamamen teknik bir ayrıntı: Mısır bölge için, dünya için ve bölgesel barışın devamı açısından önemli. Ama aynı zamanda Mısır dış yardıma muhtaç bir ülke. Özellikle Amerikan yardımının devamı için bir kaç koşul var: Bunlardan bir tanesi, İsrail ile barış anlaşmasının devamı. Diğeri ise daha genel olup ülkede darbe olmaması ki bu AB desteği için de zorunlu. Şimdi Tunus, Türkiye ve Kenya iddialarında haklı taraf bulunsa bile yangına körükle giderek, Mısır’a yardın köküne kibrit suyu ekme iddiasında bulunuyor, üstelik dışarıdan gazel okuyarak, Mısır’daki kamplaşmayı yangına körükle gider gibi cesaretlendiriyorlar.


“Askeri Vesayet Var- Yok” Tartışması Mısır için Erken


Mısır için Askeri vesayet vesaire gibi kavramları konuşmak için vakit henüz erken. Demokrasi o kadar kolay yerleşen bir rejim değil. Demokrasi ve demokratikleşmeden önce bir demokrasi kültürü gerek ki, o kültürden nasibini almış kaç ülke sayabiliriz ki?


Unutmayalım Genel Kurmay Başkanı Sisi Mursi nin bir de üstelik Savunma Bakanı olarak görev verdiği bir simadır. Ordunun kendisine süre vermesini beklememeliydi. Hele sürenin dolmasından sonra çözüm önermek bence demokrasi havariliğine geç soyunmasıydı. Pek yutulduğunu da sanmıyorum.


Şimdi Mısır için Çok Zor Zamanlar. Onun için Dikkat ve Özen Gerekli


Mısır demokrasiyi elbette hata yapa yapa öğrenecek. Ama bir anda yüzlerce insanın canına kasteden bir deneyim, yaşaması da, izlemesi de zor bir deneyim.  Şu anda hem ulusal liderlerin, hem de uluslararası camia’nın itidal telkini önemli. “Darbe yapın veya yapmayın” telkini hoş olmazdı. Ama itidal telkini, yangına körükle gitmekten evladır.


 Şimdi Adli Mansur ve yardımcısı Muhammed El Baradey'in önce Mısır’ın uluslararası anlaşmalara bağlı olduğunu, sonra ise demokrasiye kısa zamanda avdet edecek koşulları hazırlayacaklarını açıklaması beklenmelidir. Yeni atanan başbakanın da özenle teknokratlar hükümetini listelemesi Mısır için olduğu kadar, Orta Doğu ve dünya için önemli. Geçmişte, Mursi yeni göreve geldiğinde ona Kahire’de demokrasiden öte, “laik demokrasi” çağrısı yapan bir başbakan Erdoğan vardı. Şu anda, he kaygı ve endişeyi bir kenara bırakıp, Mısır geçici yönetimine aynı çağrıyı yapması, Türkiye’nin de Mısır halkına da itidal tavsiye etmesi gerekir. Maksadı aşan uyarılar, Mısır halkına fayda getirmez. Mısır ve Türkiye’nin arasına soğukluk sokar.   


Mısır’a Demokrasinin Bu kadar Çabuk Geleceğini Kim Söylemişti ki?


 Mursi Mısır’ın ilk seçilmiş Cumhur Başkanıydı. Elbette bu son Mısır için de, Mursi içinde hiç iyi olmadı. Kendisi ve onu çevreleyen koşullar bu ayrıcalığı iyi kullanmasına imkân vermedi. Mısır’da gerekli reformlar yapılamadı. Kolay da değildi bu zaten. Fakirlik çemberi kırılamadı. Bunun da kolay olması beklenmiyordu. Zaten Mısır’a demokrasinin bu kadar hızla geleceğini kim vaat etmişti ki?


Seçim Demokrasinin Namusu Olabilir. Amma…


Seçilerek iktidara gelip de dünyaya cehennemi yaşatan Hitleri unutmayan bir Batı dünyasını hafife almayalım. Onun için seçilmişlerin “demokrasinin” arkasına sığınarak, istedikleri, uygun gördükleri, doğru buldukları ilk istasyonda, demokrasi treninden inmesini kabul etmemeleri de bunun için normal kabul edilmeli. Ancak şunu kabul edelim. Mısır demokrasi sınavında ikmale kaldı.


 


Prof. Dr. Sema KALAYCIOĞLU
TASAM
Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi