Bush’un kafasına atılan pabuçlar sayesinde bu halkın bir ulus olarak devamından henüz ümit kesmemek gerektiğini gördük çok şükür! O pabuçlar milletimi birkaç günlüğüne de olsa hazda birleştirdi ya, tasamız farklı olmuş ne gam!
Neyse, bu kadar şamata yeter; ciddiyetimi takınıp yazıya “mağdurun analizi”yle başlamak istiyorum.
Amerikalılarda “ortamı algılamak”, “durum muhakemesi yapmak” gibi meziyetlerden hiç mi kalmamıştır?
ABD başkanlarını koruyan “secret service” ordusu, günler öncesinden alınan titiz güvenlik önlemleri, kılı kırk yaran risk analizleri... Ne kadar anlamsızmış... Bush’u pabuçtan kurtaran kıvrak beli de olmasa...

Sen seni bil, sen seni...

Kaderde, Roma’dan sonra gelmiş geçmiş en güçlü imparatorluğun başındaki “Sezar”ın sahneyi, bir “loser” (başarısızın teki) olarak terk etmesi varmış. Bu ne yaman paradokstur böyle!
İşgal ettiğin ülkeye gideceksen, işgalci olduğunu bilerek gideceksin... Gardını alacaksın! Ancak gizlice ayak basabildiğin yerde, öyle açık basın toplantısı olmaz!
Felsefenin temel önermesi: Önce kendini tanı! Yani, “Sen seni bil sen seni...” diye başlayan o tekerleme... Bir imparatorluk takatten düşerken böyle resimler vermeye başlıyor demek ki... Havada bir pabuç; Başkan eğilmiş...

Mahkemeye evet, pabuca hayır

Bush, Cheney, Rumsfeld üçlüsünün, ahlaksız, gayrimeşru ve gereksiz bir işgali başlatarak bir ülkeyi tarumar ettikleri, halkından yüz binlerce kişinin ölümüne ve geriye kalanlarının da sefaletine neden oldukları, kendi askerlerinin canını boşa harcadıkları ve vergi mükelleflerinin yüz milyarlarca dolarını çarçur ettikleri gerekçesiyle savaş suçlusu olarak yargılanıp cezalandırılmalarını doğru bulurum... Vicdanımda suçları sabittir.
Ama beğenin ya da beğenmeyin, bir ülkenin seçimle iş başına gelmiş liderinin kafasına bir basın toplantısı sırasında pabuç atılmasını doğru bulmam... Çünkü bu, en hafifinden de olsa bir şiddet eylemidir! Ahlaklı da bulmam; çünkü pabucu atan eylemci oraya gazeteci kisvesi ile sızmıştır!
Bu nedenle, eylemi kınayan Türk basın örgütlerini kutluyorum. “Eylem”den zevklenerek, “işgal altındaki ülkede her yol mubah, etik de neymiş?” yollu yazılar yazan gazeteci ağabeylerime katılmam mümkün değil.
Dünyanın neresinde olursa olsun, basın özgürlüğünü kötüye kullananları kınamayan gazetecilerin sıra kendi özgürlüklerinin kısıtlanmasına geldiğinde şikâyet etmeye hakları olamaz da ondan!
Saldırganın sözde gazeteci olması beni eylemin kendisinden daha çok ilgilendiriyor.

Yılın gazetecilik olayıymış

Ama asıl derdim, ortalıkta gazeteci kılığında dolaşan “cihadist”ler...
Önceki gün bunların yayımladığı bir mevkuteye baktım; dehşetten kanım dondu.
Çünkü pabuç eylemi birinci sayfadan “yılın gazetecilik olayı” diye sunulmuştu.
Bu üst başlıktan sonra spot şu cümleyle başlıyordu: Yılın gazetecilik olayına imza atan El Bağdadiye televizyonu muhabiri Muntazar El Zeydi Irak’ta kahraman ilan edildi...”
Cihadistlerin gazetecilikten anladığının ne olduğuna bakar mısınız?
ABD Başkanı’nın kafasına pabuç atmak iyi gazetecilikmiş... Tuttursaydı daha iyi gazetecilik olacaktı. Pabuç yerine fotoğraf makinesini atsaydı on yılın gazetecilik olayıydı...
Öldürseydi bari...
Bir de yalancılıkları var bunların...
Birinci sayfadan pabuç kadar puntoyla 9 sütuna “İşte o ayakkabı” diye bir sürmanşet... Altında ambalajından yeni çıkmış bir iskarpinin fotoğrafı... Güya El Zeydi’nin attığı ayakkabıymış... Asparagas. Çünkü pazartesi günü o ayakkabının net bir fotoğrafı dünyada kimsede yoktu. Ertesi gün de olmadı.
Muharrir hızını alamamış, “korkusuz gazeteci” diye bahsettiği rol modeli El Zeydi’nin Bush’a, “it oğlu it” diye bağırdığını yazmış. Palavra... El Zeydi, diğer bütün gazetelerde doğru biçimde yazdığı gibi sadece “kelb” (köpek) diyor Bush’a; “kelb ibn-il kelb” (köpek oğlu köpek) demiyor... “Ne fark eder?” demeyin. Adama demediği lafı dedirtmek gazetecilikte çok şey fark eder.
Korkulur bunlardan. Üstelik fikirleri de iktidarda..



Kadri Gürsel
[email protected]
Editör: TE Bilisim