Kanal 46 yazarı Nesih Tanrıverdi bugünkü yazısında, "Tüketici Hukukuna eleştiriler-2" başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Bakanlık tarafından 'Hizmet Ödülü' ile ödüllendirilen Isparta İl Tüketici Hakem Heyeti ve Kahramanmaraş İl Tüketici Hakem heyeti başkanlığını yapmış biri olarak gelinen noktada Tüketici hukukunun temel paradigması konusundaki ekeştirilerimi de okuyucularımla paylaşmak istiyorum.

Hemen belirtmem gerekir ki, her iki hakem heyeti de ülke geneline büyük yankı uyandıran biri bankalarca, tüketiciden tahsil edilen 'Dosya Masrafı' diğeri ise elektrik faturalarında yer alan ' _Kayıp/Kaçak Bedeli_ 'nin yasaya aykırı olduğuna dair kararlara imza atan heyetlerdir.
ısparta tüketici hakem heyeti ' Dosya Masrafı 'nın yasaya aykırı olduğuna dair karar almış bu karar Ulusal basında yer almış ve devamında alınan kararlardan biri yargıtaya taşınmış, kararımız yüksek mahkemece onanmıştır. Bu karar sonrasında Tüketiciler akın akın heyetlere müracaatta bulunmuş, heyetlerde oluşan yoğunluk sonrasında bu konu yasa ile kontrol altına alınmıştır.

Diğer taraftan, Kahramanmaraş Tüketici Hakem Heyeti olarak elektrik faturalarında yer alan ' Kayıp/Kaçak Bedeli 'nin yasaya aykırı olduğu yönünde aldığımız karar mahkemece reddedilmişti. Ancak bizim kararımızı talep edip aynı gönde karar veren Silifke Tüketici Heyetinin kararı yerel mahkemece onanmış buna yapılan itiraz yargıtay tüketici aleyhine olacak şekilde kararı bozmuş ise de hakim kararında direnmiştir. Yerel mahkeme ile Yargıtay arasındaki bu uyuşmazlık nedeniyle konu Hukuk Genel Kurulunca, kararımızda belirttiğimiz gerekçelerle alınan ücretin yasal olmadığı tescil edilmiştir.

Yasanın temel paradigması yönündeki eleştirilerime gelince;

1- Genel Müdürlük, Ticaret Bakanlığından ayrıştırılmalıdır.

Tüketiciyi korumakla görevli genel Müdürlüğün Ticaret Bakanlığından bağımsız davranmasını teminen bakanlıkla İlgili ya da ilişkili bir birime/formata dönüştürülmesi gerekir diye düşünüyorum.

Çünkü Ticaret Bakanlığının bir taraftan tüketicinin sorunlarını çözmek gibi bir görevi varken diğer tarafta da, tacirlerin iş ve işlemlerini yapmak varsa yasal problemleriyle ilgilenmek, onların sorunlarını da çözmek gibi bir görevi de var. Tüketici hukuku ile tacirlerin talep ve beklentileri çatıştığında ne yazık ki durum tüketici aleyhine dönüyor. Bu yapılanma tarzı açık bir dengesizliği beraberinde getiriyor.

Baktığımızda, Tüketici örgütlerinin bakanlıkta görüşebileceği en üst seviye genel müdürlük makamıdır.

Ancak tacirler başta TOBB olmak üzere çok güçlü örgütlere sahipler. Hatta TOBB'dan daha güçlü lobileri bulunan Bankacılık ve GSM operatörleri gibi mesleki gruplar var . Bu gruplar Abonelik Sözleşmeleri, Mesafeli satışlar ile ilgili konularında olduğu gibi lobi faaliyetleri neticesinde yönetmelikleri tüketici aleyhine değiştirebilmektedirler.

Netice itibariyle, kanun hükümlerinin yönetmeliklerle yozlaştırılmasının sebebi bu dengesiz yapıdır. Bu yapı değişmedikçe tüketici hukukunun korunması mümkün görönmemektedir.

Bu yapının değişmesinin yolu tüketiciyi korumakla görevli genel müdürlüğün bağımsız bir yapıya kavuşturulmasıdır.

2-Tüketici hukukunun temel kaynağı olan 6502 sayılı kanun yeni bir paradigma ile yeniden yapılandırılmalıdır.

Mer'i yasaya baktığımızda, tüketici uyuşmazlıklarına daha çok palyatif çözümler sunmakta, ya da uygulama bu şekle dönüşmüş durumdadır. Uygulamadaki yaklaşım sorunun kökten çözümüne hizmet etmemekte, şikayette bulunan tüketicinin mağduriyetini kısmi olarak gidermektedir. Hal böyle olunca, haksız ticari uygulamalar azalacağına gittikçe çoğalmaktadır.

Görüşümü iki örnek üzerinden değerlendirmek istiyorum:
- 2010 yıllarının başı, banka bir tüketicimizden tüketiciye gönderdiği hesap ekstresi karşılığında 50 kuruş kesinti yapıyormuş. Tüketici il müdürlüğümüze bizzat başvuruda bulunmuş ancak konu 50 kuruş olunca raportörümüz başvuruya kızmış olacak ki sert bir tartışmaya girmişlerdi. Gelen seslerin sebebini sorduğumda sekreterim konuyu izah edince ben olaya müdahale ederek tüketici ile özel ilgilenmek üzere makama davet ettim. Küçük bir meblağ olmasına karşın verdiği mücadelenin 50 kuruşun iadesi olmadığını, yapılan haksızlığa karşı bir mücadele olduğunu anladığımı ve takdir ettiğimi belirterek kendisine özellikle teşekkür ettim.

Nihayetinde hakem heyetimiz tüketici lehine karar verdi, sanayici olduğunu sonradan öğrendiğim tüketiciyi işyerinde ziyarete gittim. Sonucu sordum, tüketici bir ekstre çıkardı, yüzünde alaycı bir gülümseme ile bana uzattı. Ekstreye baktığımda ne diyeceğimi şaşırdım; Evet karar gereği 50 kuruş iade edilmişti, ancak takip eden ayın ekstre ücreti de yine kesilmişti. Girdaba girdiğini hisseden ve her ayın ekstresi için tekrar tekrar mücadele etmenin zorluğu karşısında tüketicimiz havlu atmış haksızlığa boyun eğmek zorunda kalmıştı. Elimizden başka bir şey gelmeyince biz de eli kolu bağlı olayı seyredip bankaya buğz etmekle yetinmiştik.

* İkinci örnek kredi kartı aidatları ile ilgiliydi. Hafızam beni yanılmıyorsam 2012 yılında yaptığım araştırmada tüketicilerde 52 milyon adet kredi kartı bulunduğunu öğrenmiştim. Alınan aidatların neredeyse tamamında tüketici haklı iken, bakanlık verilerinden aldığım sonuçlarla karşılaştırdığımda gördüğüm şu, Heyetlere başvuran tüketici oranı sadece %0.02. Yani bin kişiden sadece iki tüketici hak arama yollarına başvurmuş, yasaya aykırı alınan ücreti geri almıştı.

Bu veriler bankaların kredi kartından ücreti almalarını teşvik eden bir düzenin oluştuğunu ve haksız olduklarını bile bile kart aidatı kestiklerimi ortaya koymaktadır. Her halükarda kazanan banka bu işten niye vazgeçsindi!